içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

GÜNÜBİRLİK BEYPAZARI-NALLIHAN-MUDURNU-ABANT-GÖLCÜK GEZİSİNİN İZLENİMLERİ

I.Bölüm

            Ankara’dan bir grup arkadaşla günübirlik olarak Ankara’nın yakın çevresinde bulunan tarihi, coğrafi, dini, etnografik ve kültürel yapısı olan Beypazarı, Nallıhan, Mudurnu, Abant ve Gölcük’e yaptığımız bir gezinin bizlerde bıraktığı izlenimleri sizlerle paylaşmak isteriz.

         Şubat ayının bir hafta sonu sabahın erken saatlerinde kış mevsimin yarı hüzünlü, yarı şubat soğuğu altında ama içlerimizde merak, yeni yerler görmek-gezmek ve huzur bulmak aşkıyla Başkentin merkezinden yaklaşık 100 km. uzaklıktaki Beypazarı’na doğru Bismillah diyerek hareket ediyoruz erkenden.

           Mevsimin kış olması münasebeti ile havanın perde perde ağarmasıyla Başkentten uzaklaştıkça bir sakinlik ve mahmurluk otobüsün içinin sıcaklığı biz gezginlerin yüreğindeki muhabbetle birleşince kısa süre içerisinde otobüste samimiyetimiz artıyor. Kısa süre içerisinde Sincan ilçesinin sınırları geçilince Ayaş ilçesine doğru sakinlik gittikçe artarak hobi bahçelerinin dere kenarlarındaki yeşillikleriyle birleşerek havanın daha da ağarmasıyla o hüzün ve mahmurluk üzerimizden gittikçe dağılıyor. Yolculuğumuzda yaklaşık bir buçuk saatlik süre içinde Beypazarı’nın dünyaca meşhur konakları bizlere adeta hoş geldiniz der gibiydiler.

      Unesco geçici listesinde bulunan eserlerin etkisi ve Beypazarı’ndaki gezi ve incelememiz de öğrendiklerimiz ve de rehberimizin ifadelerinden anladığımız kadarıyla görüp öğrendiklerimizi söyle sıralayabiliriz;

-Kentin İmaret meydanında bir panter (Anadolu parsı) heykeli görürsünüz. Bu son Anadolu parsı Beypazarı’nda bir köylü kadına saldırmış olup, kadın, bir köylü tarafından kurtarılmış ve pars ise beş kurşunla vurularak öldürülmüştür. Parsın ölüsü MTA tarafından satın alınarak, içi doldurularak (tahnit yapılarak) Ankara’da MTA müzesinde sergilenmektedir. Bu olaya binaen Beypazarı Belediyesi tarafından bu Anadolu parsının heykeli yaptırılarak meydana dikilmiştir.

-Yaklaşık elli bin nüfusa sahip, kentin bilinen ilk adı "kaya doruğu ülkesi" anlamına gelen Lagania idi. Zamanla özellikle İpek yolu üzerinde bulunduğundan gelen kervanların konaklaması sonucunda hanların oluşması buraya yerleşen beylerin de etkisiyle beylerin pazarı anlamında Beypazarı adını almıştır.

-Şehir verimli bir arazi üzerinde ve İnözü vadisi etrafında gelişmiş olup eskiden buranın simgesi havuçtu. Son yıllarda turistik eşya olan ve ahilik kültürünün sonucu ve Mardin’den gelen ustalarında etkisiyle gelişen “Telkari” sanatı (Gümüş işçiliği) şehrin simgesi olmuştur. Şehrin ana meydanında Telkari sanatının simgesinin çok güzel heykeli bulunmaktadır.

-Ahilik kültürü hala devam etmekte olup, cadde boyunca gümüş, bakır, dokumacılık kap kacak yapımı, deriyi işleyen atölyeler mevcut. Esnaf arasında dayanışma devam etmektedir.

-Yine uzun yolculukların hatırasından kalan Beypazarı kurusu şehre damgasını vurmuş durumdadır. Seksen katlı baklavası, yaprak sarması, havuç lokumu, bazlaması, tarhanası vs. tatmaya değer. Zaten cadde boyunca ahilik kültürünün bir yansımaması olarak size Beypazarı kurusu, havuç suyu vs. ikram ederler.

- Son yıllarda kente muhteşem bir kent müzesi yapmışlar ki mutlaka görmelisiniz, taa! Eski çağlardan (Galatlar, Roma) günümüze kadar şehrin gelişimi, kültürü, tarihi, coğrafyası ve etnografyası hakkında çok güzel bilgileri görseller eşliğinde görebilirsiniz.

-Beypazarı konakları dünyaca meşhur halen içerisinde oturanlar bulunmakta olup, iyide korunmuştur. Gelecekte turizme katkısı çok daha fazla olacaktır düşüncesindeyiz.

-13. Yüzyılda yapılan Alâeddin Camii mutlaka görülmesi gereken bir tarihi yapıdır. Mimarisi, ahşap işlemeleri Selçuklunun sitilini çok güzel yansıtmaktadır. Beypazarı’nda buna benzer daha pek çok tarihi camii bulunmaktadır.

-İnözü çayının aşındırması ile oluşmuş İnözü vadisinde bulunan mesire alanları, mağaralar ve kırktan fazla ülkeye ihraç edilen Beypazarı sodasının ününü duymayan yoktur sanırım.

-Vakti geniş olanların mutlaka Hıdırlık Tepesi’ne çıkıp şehrin muazzam görüntüsünü izlemelerini tavsiye ederiz. Özetle Beypazarı’na Ankara’nın gelecekteki riverası diyebiliriz. İnşallah gelecekte Kapadokya’da olduğu gibi uçan balonlarla yapılacak gezintilere bölge çok uygun olup oluşacak bu turizm hareketini bölge beklemektedir.

        Otobüsümüz Çayırhan termik santralının uzaklardan yayılan dumanı altında göçmen kuşlar için bir dünya cenneti olan Nallıhan kuş cennetine göz açıp kapayıncaya kadar çoktan vardı bile.

        Yüz doksanın üzerinde göçmen kuş türünün binlerce kuşunun göç yolunda konakladığı bu sazlık ve bataklık alanın etrafını çevreleyen dağların rengârenk yapısı size bir görsel şölen sunmaktadır. Kırmızı, sarı, gri siyah rengin ahengi bütün coğrafyacı ve jeologları mest edeceği fikrindeyiz. Göç mevsiminde olmadığımızdan birkaç kuş dışında kuş göremedik ama dağların rengârenk ihtişamı bize yetti de arttı bile. Rehberimiz vira bismillah deyip Nallıhan’a yakın olan Yunus Emre’nin şeyhi Tapduk Emre’nin türbesine doğru rotayı çevirdik hep birlikte.

           Nallıhan’ın 20 km. güneyinde Horasan erenlerinden Hacı Bektaşi Veli’nin halifesi olan Yunus Emre’nin şeyhi Tapduk Emre’nin türbesini ziyaret edip dua ve niyazda bulunuyoruz. Arkadaşlarımız bu büyük zatların o zamanlar ne kadar çok yerleri gezip insanlara manevi zenginlikler aşılamışlar diye hayretlerini gizleyemeyip birbirleriyle koyu muhabbete dalmaları görülmeye şayandı.  Ufku açık alanda bulunan türbe bizlerinde manevi ufkunda sonsuz uhrevi düşünceler oluşturuyor.

         Tipik Anadolu kasabası ve ipek yolu güzergahı üzerinde olan Nallıhan’dan bulunan deve heykelinin yanından Mudurnu’ya doğru engin dağlara ve değişen bitki örtüsüne bakarak ilerliyoruz huzur içinde.

Tarık TORUN

Bu yazı 1359 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Büşra AKAY / 28-02-2025 16:32

Çok güzel bir gezi yazısı okudum, bu siteyi internetten buldum, iyi ki de bulmuşum. Çok kaliteli ve seviyeli yazılar var bu yazıda onlardan birisi. Devamını bekleriz.....

FACEBOOK YORUM
Yorum