Şükrü KIRBOĞA

Türkiye, son 50 yılda birçok defa kalkınma hamlesine girişmiş ancak her seferinde iç ve dış müdahalelerle engellenmiştir. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile başlayan süreçte Türkiye, Batı’nın ambargolarına maruz kalmış, ardından ASALA ve PKK terörüyle uğraşmak zorunda kalmıştır. 1980’lerden itibaren terör örgütleri üzerinden yıpratılmaya çalışılan Türkiye, aynı zamanda bölgesinde yaşanan savaşların etkileriyle de mücadele etmiştir.

İsrail’in Yinon Planı doğrultusunda Ortadoğu’yu küçük ve kontrol edilebilir devletçiklere bölme çabası, İran-Irak Savaşı ve Irak’ın işgaliyle somutlaşmıştır. Suriye’de ise PKK/PYD yapılanması desteklenerek Türkiye’nin güneyinde bir terör devleti kurulmak istenmiştir. Ancak Türkiye, 2016’dan itibaren düzenlediği sınır ötesi harekâtlarla bu plana büyük bir darbe vurmuştur.

2002 sonrası Türkiye, bağımsız bir dış politika izlemeye başlamış, Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” söylemi ile küresel sisteme meydan okumuştur. Ayasofya’nın açılması, Doğu Akdeniz’deki hakların savunulması ve Suriye’de terörle mücadele, Türkiye’nin kendi yolunu çizdiğinin göstergesi olmuştur.

2024 yılı sonunda ise bölge açısından tarihi bir gelişme yaşanmış, Suriye’yi yıllardır fitneyle yöneten Esad rejimi çökmüş ve Suriye halkı iktidarı ele geçirmiştir. Böylece bölgedeki dengeler köklü şekilde değişmiş, Türkiye’nin uzun yıllardır verdiği mücadele sonuç vermeye başlamıştır. Bu süreçte terör unsurları büyük baskı altına alınmış, PKK/PYD’nin etkinliği büyük ölçüde kırılmıştır. Aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapması, 40 yıllık terörle mücadelenin en kritik aşamasına gelindiğini göstermektedir.

Türkiye, 2025 itibarıyla bölgesel liderlik pozisyonunu daha da güçlendirme yolundadır. Küresel sistemde değişimler yaşanırken, Türkiye mazlum halkların yanında durarak hem diplomatik hem ekonomik hem de askeri olarak yeni bir döneme girmektedir. Önümüzdeki süreç, Türkiye’nin yükselişinin ve emperyalist planların bozulmaya başladığı bir dönemin başlangıcı olacaktır.