içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

UYANIŞ MI UYANIK OLMAK MI?

Her ne kadar ‘uyanış’ ‘uyanık olmak’ın mastarı olup aynı anlama geldiği sanılıyorsa da literatürümüzde çok farklı anlamlarda kullanılmaktadırlar. ‘Uyanık olmak’, ‘uyumamak, uykuda olmamak, gözaçık’ anlamlarına gelirken ‘uyanış’, ‘bilinçli olmak, neyi niçin yaptığının farkında olmak’ anlamında kullanılmaktadır. ‘Ramazan orucunun Müslümanların uyanışına vesile olması dileğiyle’ temennisinde ‘uykudan uyanmak’ değil bu anlam kasdedilmektedir. 
İnsanın, diğer canlılardan başlıca farklı özelliği analiz yaparak sonuca varmasıdır. Yani beyin hücrelerinin uykudaki pasif halden çıkarak aktif hale gelmesi, düşünce, his, beş duyu verileri ile müşahedeleri tahlil etmesi, ona göre karar vermesi ve o karar doğrultusunda hareket etmesidir. Bilindiği gibi uyku, bilincin kaybolduğu, duyusal etkinliklerin minimize olduğu, zihinsel ve fiziksel aktivitelerin durduğu; beynin pasif hale gelmesidir. Uyanış ise bunun aksidir.
‘Uyanış’ kavramı ezoterizmde, Doğu dinleri ve mistisizmde daha derin bir anlamı ifade etmektedir. Bu bağlamda ‘spiritüel aydınlanma”, ‘şuurlanma haline ulaşan kişinin geçirmiş olduğu realite değişimini ve bu değişim sırasında edinmiş olduğu idrak etme’ durumudur. Bu durumdaki kişi, bazı hakikatleri idrak eder; görme, kavrama, anlama ve bilme olgusunu kazanır.  Kur’ân-ı Kerîm buna ‘şuûr’ derken Ehl-i tasavvuf bunu ‘men ‘arefe nefsehu../kendini tanımak’ şeklinde ifade ederler. İnsanın kendisini tanıması onu Rabbini tanımaya götürür. İnsanın Rabbi’ni gerçek anlamda tanıyabilmesi için ruhsal ve fiziksel olarak kendi manevî ve maddî varlığını tanıması yanında evrendeki sırları analiz etmesi gerekir ki buna ‘uyanış’; başka bir ifade ile ‘ayne’l-yakîn’ denir.
Bir insanın ‘uyanık’ olması, hayatını sürdürmesine yetmemektedir. Çevreyi, şartlarını, sosyal ilişkileri, psikolojik ve sosyolojik yapılanmayı tanıması gerekir. Uzun süre dizleri bağlı insanın dizlerinin çözülmesiyle nasıl hemen yürüyemiyor, fiziksel uygunluğa geldikten sonra hareket edebiliyorsa; uyuyan insanın hemen normal bir düşünme ve hareket pozisyonunu alamıyorsa, sosyal şartlara adapte olmayan da hayatını normal sürdürmesi düşünülemez.
Kur’ân-ı Kerîm buna Ashab-ı Kehf örneğini vermektedir. 
AShab-ı Kehf, uzun süre mağarada (300 yıldan fazla) uykuda olduklarından, uyanmışlar ancak neler olup-bittiğini bir süre anlayamadıklarından ‘uyanış’ durumuna geçememişler. ‘Uyanış’ durumuna geçebilmeleri için içlerinden birinin şehre inmesi, sosyal hayatı gözleriyle görmesi, değişikliklere şahit olması ve geri dönüp arkadaşlarına haber vermesi gerekmiş. Değişen sosyal hayatın değişikliklerini gördükten sonra, yeni sosyal hayata katılma ile uyku hallerine devam etme arasından tercih yapmış ve ebedî uzleti seçmişler. 
Bu bir anlamda, ‘bakmak’ ile ‘görmek’ arasındaki fark gibidir. Bir şeye baktığımız halde gerçekte göremiyoruz. Örneğin kaçımız, defalarca bakmamıza rağmen banyomuzdaki fayansların desenlerini hatırlarız. Sorulduğunda inceliklerini anlatabiliriz. Veya önünden geçtiğimiz binaya baktığımız halde, biraz uzaklaştıktan sonra kaçımız cephe şekillerini, renk ve desenlerini hatırlarız. Oysa görseydik hatırlardık. Çünkü ‘görmek’ analiz yapmak; yani detaylı incelemektir. 
Bugün Müslümanların hepsi ‘uyanık’tır; bakıyorlar, ancak geneli ‘uyanık’lıktan ‘uyanış’a; ‘bakmak’tan ‘görme’ye geçemiyorlar. Duydukları, şahit oldukları hatta yaşadıkları olayların analizini yapamıyor ve bir sonuç çıkarmıyorlar ki bugün pek çok acı olaya şahit oluyor ve yaşıyorlar.
Dün Irak’ta, Libya’da, Gazze’de yapılanları görmemek, İBD (İsrail Birleşik Devletleri/AB/D)’in canice zulümleri karşısında uyanış devresine geçememek körlük, gaflet, vurdumduymazlık ve İslam’ı görmemenin; ona inanmayı analiz etmemenin sonucudur. Suriye de Yemen de Gazze’den pek farklı değilken bugün Hindistan, yıllardır zulmettiği Müslüman Keşmir’i bahane ederek Pakistan’a saldırdı.  
Bu uyku hali devam ettikçe kim bilir yarın hangi ülke saldırıya uğrayacaktır…

Bu yazı 102 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum