içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Tedric

Tedrîc hadîs ıstılahlarından biri olup sözlükte ‘eklemek, ilave etmek’ manalarına gelir. Hadîs ıstılahında ise ‘sened veya metinde olmayan bir ravi veya kelime/cümle ilave etmektir.’ Böyle hadîsler ‘zayıf’tır. Yahya b. Maîn (v. 233/847), İmam Müslim (v. 260/874) ve çağdaş muhaddislerden Subhi Salih vb. alimlere göre zayıf hadisle hiçbir şekilde amel edilmezken bazı alimlere göre bazı şartlarla fezail, terğîb ve terhîbte amel edilebilir.

Tarih boyunca tedrîc veya idrac; başka bir ifadeyle ekleme veya çıkarma sadece hadîslerde olmamıştır. Pek çok alimin eserlerinde de idrac görülmüştür.

Hadîs uydurmacılığının sebeblerinden biri de budur. Bid’a ekol mensubları Kur’ân-ı Kerîm’de bulamadıkları referanslarını uydurdukları veya eklemeler veya çıkarmalar yaptıkları hadîsleri göstermeye çalışmışlar. Aynı şekilde pek çok alimin eserlerini tensîh ederken, kendi inançlarına uymayan düşünceleri çıkarmışlar ve kendi zihniyetlerine uygun fikirler ilave etmişler. Bu, İmam Gazali’nin ünlü eseri İhyau Ulumiddîn için de söylenmektedir.

Hz. Peygamber (s)’in hadîslerine ilaveler yapanların, kendi zihniyetlerini destekler düşünceleri ünlü alimlere nisbet ederek eserlerine ilave etmeleri normal karşılanmalıdır.

Hanefilerin ünlü fıkıh eseri Mülteka’da Türklerin arkasında namaz kılmanın mekruh olduğu yazılmaktadır. İslam’a sokulan yüzlerce bid’a ve hurafe bizim dinî eserlerimizde yazılmaktadır. Dinî eserlerde yazılıyor diye bunları doğru mu kabul edeceğiz?

İlmî çalışmalarda kaynak göstermenin zorunlu olmasının nedeni, verilen bilgilerin doğruluğunu tahkîk etmektir. Bugün, özellikle el yazması bütün eserler tahkîke tabi tutulmaktadır. Tahkîk için dünya kütüphanelerindeki bütün nüshaların fotokopileri temin edilmekte ve harf harf, kelime kelime karşılaştırılarak eserin asıl nüshası ortaya çıkarılmakta; müstansihler tarafından yapılan eklemeler, çıkarmalar, değiştirmeler tesbit edilmektedir. Bu çalışmadan sonra ancak o esere güven duyulmaktadır.

İsmail Hakkı Bursevî gibi ehl-i tasavvuf bir alimin İslam’ın ruhuyla çelişen ve insanı küfre kadar götürebilecek sapık bir fikri Kur’ân ayetlerine dayandırması ve eserine alması akılla bağdaşmamaktadır. Zira bu iddia sadece Kur’ân’ın 49/13 ayetiyle değil, Kur’ân’ın bütüncül olarak tamamının ruh ve özüyle çeliştiği gibi, Hz. Peygamber (s)’in hadîs ve icraatlarıyla da çelişmektedir. Rasûlullah (s)’ın Kürd sahabîleri olduğu kesindir. Sahîh hadîs kaynaklarımız bu Kürd sahabîlerinden hadîs rivayet ettikleri gibi fakîhlerimiz İslamî hükümleri bu Kürd sahabîlerin rivayet ettikleri hadîslere dayandırmışlar. Bunca tefsir yazan müfessirlerimizin hiçbiri böylesine sapık bir iddiaya yer vermemişken, İsmail Hakkı Bursevî merhumun Kur’ân, hadîs ve onca müfessire ters düşmesi düşünülemez.

Kur’ân ‘tebeyyün’ü (detaylı araştırma ve analiz) emretmektedir (49/6[1]). Ehl-i ilim ve hakkaniyet erbabına düşen, şüphe taşıyan bilgi/haberleri kaynağından tetkîk ve tahkîk etmektir. Nitekim Rasûlullah (s), ‘Her duyduğuna (inanıp başkalarına) söylemesi kişiye yalan olarak yeter!’[2] buyruğu da duyulan haberlerin kaynağından tahkîk edilmesini emretmektedir. Dolayısıyla bu iddianın iftira olduğu konusunda şüphe edenlerin asıl nüshaya bakmaları bir sorumluluktur.

Nitekim, Seyda Muhammed Emin Er Hoca Efendi, benim de hazır bulunduğum bir sohbetinde, ‘Bunu okuyunca inanamadım ve Tefsîrin müfessire ait el yazması asıl nüshasını incelemeye karar verdim. İstanbul’daki-sanırım- Süleymaniye kütüphanesindeki asıl nüshaya baktım ve böyle bir iddianın olmadığını gördüm. Pek çok alime yapıldığı gibi Bursevî’ye de böyle bir iftirada bulunulmuştur’ dedi ve şu anekdotu ilave etti:

‘İmam Şa’ranî bir hastalığında kitaplarını yastığının altına koymuş. Sebebi sorulduğunda, ‘Başkalarının kitaplarımı çalıp tahrîf ve tebdîl etmelerinden korkuyorum’ demiş.

‘Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin’ dediler’ (21/68) ayetine böyle bir yorum getirenlerin, Hz. İbrahim’in Kürd olduğunu[3]; dolayısıyla onun neslinden gelen Rasûlullah (s)’ın da Kürd olduğunu kabul etmeleri gerekir. Bu durumda bu iftira-haşa-Hz. İbrahim’i kapsayacağı gibi Rasûlullah (s)’ı da kapsayacaktır.

 

 

 

 

[1] Bu ayetin nüzul sebebi de dikkat çekicidir. O haberi getiren, bizzat Rasûlullah (s)’ın görevlendirdiği bir sahabîdir.

[2] Ebu Davud, 35/Edeb 80; Hâkim, Müstedrek, I. 196 (1411/1990 Beyrut baskısı).

[3] (Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik’ (İbrahim, 14/4).

Bu yazı 427 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum