içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

UTANIYORUM…

Nasıl bir zamanda yaşıyoruz? Nasıl bir döneme denk geldik? Nasıl insanlar olduk?

İnsanların yaşadığı her dönemin kendine has dinamikleri olduğu muhakkak. İnsan fıtratı da kolay değişmeyeceğine göre her dönemin insanları da kendilerine göre bugün yaşadığımız zorlukların benzerini yaşamışlardır. Nitekim alemlerin yaratıcı Rabbimiz bizlere Kur’ân-ı Kerim’de geçmiş kavimlerin örneklerini sunar ki ibret ve ders alalım diye. “Tarih tekerrürden ibarettir” diye bir söz var ama Âkif’in dediği gibi de: “

"Geçmişten adam hisse kaparmış.. Ne masal şey!

 Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?.."

İnsanlık tarihi Hz. Âdem (as) ile başlamış ve aynı zamanda ilk insan kanı davası  da yine Âdem (as)’in iki oğlu arasında cereyan etmiş ve Kabil, kardeşi Habil’in kanını akıtarak cinayetlerin öncüsü olmuştur. O gün bugündür yeryüzünde sürekli âdemoğlu kanı akmaya devam etmiştir.

Bütün insanlar Âdem’in (as) çocuklarıdır, Âdem (as)  de topraktandı. Ne yazık ki bir karış toprak için insanlar birbirlerini boğazlamaya, öldürmeye ant içmişler gibi devam edip duruyor. Sadece geçtiğimiz yüzyılda öldürülen insan sayısı yüz milyonun üzerindedir. Yani Âdem’in çocukları, yani yaratılışta kardeş olanlar üzerinde yaşadıkları dünyayı birbirlerine adeta cehenneme çevirmektedirler. İnsanı yaratan Allah (cc) bir insanı öldürmenin ne denli büyük bir cürüm olduğunu izaha gerek bırakmayacak netlikte Kur’ân-ı Kerim’de açıklamaktadır:  “Kim haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanlığı öldürmüş gibi olur” (Mâide: 5/32) diyerek İslam'ın insanın canına verdiği önem bağlamında dikkatlere sunulmaktadır.

Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak biraz düşünelim. 7 Ekim 203 tarihinden bu yana, yani bir buçuk yıldır tüm dünyanın gözü önünde Gazze’de bir katliâm, bir soykırım yaşanmaktadır. Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir zulüm, vahşet ve soykırım. Bu manzara karşısında insan olarak, ben insanın diyen herkesin düşünmesi gerekmez mi? Bunlar insan ve diğer insanların hilkatte kardeşleri değil mi Filistinliler. Müslümanların ise din de kardeşleri. Zulüm kimden gelirse gelsin ve kime karşı yapılırsa yapılsın fark etmeksizin her müslümanın şiddetle karşı durması gereken büyük bir insanlık suçudur.

Diri diri çocuklar, kadınlar, mâsumlar katlediliyor. Asit kazanlarına atılarak yok edilen onca günahsızın vebâli tüm insanların; özellikle de Müslümanların boynundadır.

Resmi olarak 60 binin üzerinde şehit edilen “insan” var karşımızda. Yüz binden fazla yaralı ve sakat. İki milyon muhacir. Sözde iki milyarlık din kardeşleri nerede? Dokuz milyarlık “insan” kardeşleri nerede? Bu nasıl insanlık? Bu nasıl kardeşlik?

Ben şahsen bir “insan” olarak utanıyorum. Bir “Müslüman” olarak utanıyorum.

Gazzeli şehit çocuklarından utanıyorum. Gazeli mücahitlerden utanıyorum.

Allah’ın huzuruna hangi yüzle çıkacağım… Rabbimden utanıyorum. Bir müslümana yapılan en ufak bir zulme karşı ordusuyla sefere çıkan Peygamberimden utanıyorum.

Gazeli bacılarımdan utanıyorum. Yaşayan çocukların dünyaya verdikleri feryat mesajlarından utanıyorum.

O küçücük çocukların sarsılmaz imanlarını gördükçe, o enkazlar altında bile Allah’a olan teslimiyetlerini, tevekküllerini gördükçe eziliyorum, eriyorum, tükeniyorum. Onları gördükçe hangi yüzle Allah’tan affımı isterim!

Bir bir şehâdet bayraklarını dalgalandırarak i’lâ-yi kelimetullah için Rablerinin kendileri için hazırladığı sonsuz cennetlere gözlerini kırpmadan koşan yiğit erler… Şehit Şeyh Ahmed Yâsin, şehit İsmail Heniye, şehit Yahya Sinvar ve önden, arkadan gelen onbinlerce şehitten utanıyorum.

Gazeli kardeşlerimin yanında Siyonist İsrail’e karşı fiilen cihat edemediğim için utanıyorum. Bir kurşun da ben atamadığım için içim içimi yiyor. Sapanla bir taş atamadığım için yanıyorum.  

Müslümanlar daha ne bekliyorlar ki kınamaların ötesinde fiili adımları atmak için. Üç kuruşluk dünya menfaatleri uğruna bu ne menem bir zillettir biz Müslümanların düştüğü bu durum.

Oturduğumuz yerde ellerimizi semâya açarak Allah’tan onları kurtarmasını bekliyoruz. Ebâbiller gelsin de İsrail’i darmadağın etsin istiyoruz.

Bu nasıl bir dünya ki artık her şey insanların gözü önünde cereyan ederken kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bir şeyler yapmak isteyen, ciğerleri yanan duyarlı insanların elinden ise bir şey gelmiyor ne yazık ki. Ve utanmadan bu vahşeti seyrediyoruz.

Bununla ilgili son derece çarpıcı ve bizi kendimize getirmemizi gerektiren bir âyeti hatırlayalım.

 

   

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَٓا اَبَدًا مَا دَامُوا ف۪يهَا فَاذْهَبْ اَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَٓا اِنَّا هٰهُنَا قَاعِدُونَ

“«Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız» dediler.” (Mâide: 5/24)

İsrailoğullarının Mûsa (as)’ya söylediklerini binlerce yıl sonra sanki biz söylüyoruz gibi geliyor bana. Biz oturalım, keyfimize bakalım, menfaatimize hâlel gelmesin ama Gazzeli kardeşlerimiz savaşsın siyonistle, emperyalistle öyle mi..  Yoksa farkında olmadan Yahudilere mi benzemişiz, nedir Allah aşkına.

 

Allahım! Acizliğimi, çaresizliğimi, utancımı sana arzediyorum. İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi cezalandırma Allahım!

“ İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dileyeni saptırır, dileyeni de doğru yola iletirsin. Bizim velîmiz sensin, bizi bağışla, bize merhamet et! Sen bağışlayanların en üstünüsün.” (A’raf: 7/155).

Nursi ÜNALAN

nursiunalan@hotmail.com

 

Bu yazı 22249 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum