içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Kaybolan Bir Hazine: Emânet

Kaybolan Bir Hazine: Emânet

İnsan kalbinin en derin köşesinde, görünmez ama vazgeçilmez bir cevher vardır: güven. Güven kaybolduğunda, ne dostluğun sıcaklığı kalır ne de toplumun huzuru. Bir zamanlar insanların sözü senet gibiydi; bir bakışla verilen söz, bir ömür boyu tutulurdu. Bugünse menfaatin ve hırsın gölgesi, bu değerli hazinenin üzerine düşmüş durumda. Güven, sessizce aramızdan çekiliyor.

Oysa güven, sadece insana dair bir ihtiyaç değil; imanla iç içe geçmiş ilahî bir emanettir.

Kur’ân, bize emaneti sadece bir eşya gibi değil, hayatın özü gibi sunar: “Şüphesiz Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder...” (Nisâ, 58)

Emanet; bir malı korumak kadar, bir sırrı saklamaktır. Bir görevi yerine getirmek kadar, kalbi incitmemektir. Kısacası, Allah’ın bize yüklediği bütün sorumlulukların adıdır.

Sevgili Peygamberimiz (sav) güveni imanın kalbine bağlar: “Mümin, insanların malları ve canları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12)

Yani iman ile emân/emânet aynı kökten gelen bir kelimedir ki emanet konusunda duyarsız olan birinin iman konusunda da sıkıntısı var demektir.

Başka bir hadisinde ise, güveni yitirenlerin aslında imanla bağlarını kopardıklarını haber verir:
“Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünden döner, kendisine emanet edildiğinde hıyanet eder.” (Buhârî, Îmân, 24)

Böylece öğreniyoruz ki güvenilir olmak, sadece bir ahlâk ölçüsü değil, imanın ta kendisidir.

Hz. Muhammed’e (sav) daha peygamberlik gelmeden “el-Emin” lakabı verilmişti. Çünkü o, düşmanlarının bile emanetlerini teslim ettiği güvenilir bir insandı.

Hicret gecesi, ölüm tehlikesiyle yüz yüze geldiğinde bile emanete ihanet etmedi. Hz. Ali’ye, kendisine bırakılan emanetleri sahiplerine ulaştırmasını emretti. Düşman bile olsa, emanete sadakatsizlik onun ahlâkında yer bulmadı.

Bu tavır, bizlere şu gerçeği haykırıyor: Güven, en zor anlarda bile terk edilmeyecek bir emanettir.

Tasavvuf yolunda da güven, insanın ölçüsüdür. Mevlânâ’nın dergâhına derviş olmak isteyen gence sorulan üç soru hâlâ gönüllerde yankılanır:
– “Eline, beline, diline sahip misin?”
– “Sana verilen emanete ihanet eder misin?”
– “Söz verdiğinde, canın pahasına da olsa döner misin?”

Bu sorulara “Evet” diyebilenler, dergâhın kapısından içeri alınır. Çünkü güven, insanın özüyle imtihanıdır.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki emanet, sadece elimizdeki bir nesne değil; dilimizden çıkan söz, kalbimizde saklı sır, komşuya duyduğumuz güven, toplumun huzuruna dair sorumluluğumuzdur.

Emaneti yaşatmak, aslında imanı yaşatmaktır. Güvenilir insanlar çoğaldığında, kalplerden kuşku bulutları dağılır; toplumun üzerine rahmet ve huzur iner.

Çünkü güven, sadece bir ahlâk değil; Allah’ın kullarına yüklediği kutsal bir emanettir.

                                                                                                                                                                                              Nursi ÜNALAN

nursiunalan@hotmail.com

 

Bu yazı 5919 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum