içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Vaadedilmiş topraklar asıl olarak kime vaadedildi?

Emekli hava pilot Koorgeneral Dr. Erdoğan Karakuş’a göre “Vaadedilmiş topraklar (Arz-ı Mev’ud)” sonradan siyonistlerin ürettiği sanal bir kavram. Şöyle izah ediyor Karakuş:

“Bu topraklar, Yahudiler için vaadedilmiş topraklar içinde değil. Varolan harita çizimleri doğru değil. Asıl vaadedilmiş topraklar, Suriye’nin yarısı, Lübnan’ın tamamı, bugünkü İsrail topraklarının tamamı, Ürdün’ün yarısı ve Kızıldeniz dahil Mısır’a kadar olan deniz kenarları.. tamamen Nuh Aleyhisselam tarafından oğlu Yafes’e verilmiş topraklar. Yafes, yani Türklerin atası. Bu topraklara Filistinliler 3600 küsur yıl önce geliyorlar. Yani Yahudilerin bu topraklara ilk gelişi 3600 yıl önce. Bu toprakların sahibi Yahudiler değil.

Bununla ilgili gidin İngiliz gizli arşivlerini okuyun. İngiliz gizli arşivlerinde yazan şeylerden birisi şu: İngilizler’in Fransızlara yazdığı 1934-1935 yıllarına ait bir diplomatik belgede, Mustafa Kemal’in Mersin ve Ankara Ahlatlıbel’de Etiler’le ilgili araştırma yaptırıyor. Etiler’le Türkler arasında bir irtibat olduğu ortaya çıkıyor. O dönemin ilim dünyasında bunun tartışılmasını ve ele alınmasını istiyor. İngilizler bunu öğrenir öğrenmez Fransızlara diplomatik bir mesajla şunu söylüyor: Etiler’le Türkler arasındaki münasebet ortaya çıktı. Türkler güçlendikleri takdirde Mısır’a kadar olan bütün deniz kıyıları Etiler’in bölgesi olduğundan dolayı Türkler oralarda da hak iddia edebilirler. İngilizler ve Fransızlar birlikte ne yapabilirler? Fransızlar bu diplomatik nota şu cevabı veriyorlar: Biz size Türklerin güçlenmemesi gerektiğini hep söylüyoruz. İkinci Dünya Savaşı şartlarından dolayı Türklere çok yüz veriyorsunuz.

Arkaplanda İngilizlerin, Fransızların bildiği ama Türklerin bilmediği veya unutturulduğu bir mesele bu. Bu bölgelerin sanki hep Yahudilerin yaşadığı ve onlara vaadedilmiş topraklar olduğu propagandasına inandırıldık. 3600 yıl önce bu topraklarda hiç Yahudi yok. Bu tarihin ortaya çıkmaması için ellerinden geleni yapıyorlar.”

***

Bu konuyu iki farklı açıdan ele almamız gerekir:

Birincisi, eğer hakikaten bir “vaadedilmiş topraklar” durumu gerçekten var ise, bu Yahudilere değil Türklere vaadedilmiş ve hatta verilmiş topraklar.

Nuh aleyhisselamın isimleri Hâm, Sâm ve Yâfes olan üç oğlu vardı ve üç oğlundan üç temel ırk meydana gelmişti: Samî ırkların atası olan Sâm, Hâmi ırkın atası olan Hâm ve Yafetik ırkın atası olan Yâfes.

Nuh aleyhisselamın oğullarına pay ettiği arazi ve bölgeler biliniyor. Tarih bazen ensenizden yakalar ve çekiştirir. Son yıllarda dikkat çekici tarih eleştirileri yapan yazar Lütfi Bergen’in peygamberler tarihini Hazreti İbrahim’den başlatan Sami ortak paydasından Arap-Yahudi retoritiği yaklaşımına itiraz ederek, tarihi daha geriden Hazreti Nuh’tan itibaren almak gerektiğini söylüyor. Makalelerine mutlaka bakılması gerekir.

Emekli hava pilot Koorgeneral Dr. Erdoğan Karakuş’un söyledikleri üzerinden gidersek, Türklere verilen ve Türkler için vaadedilmiş olan topraklar, daha sonradan Sâmi ırka mensup amcaoğulları olan Yahudilerin 1890’larda ortaya attıkları Siyonizm ideolojisi ile çarpıtılmış, dönüştürülmüş ve manipüle edilmiş ve yeniden farklı biçimde tanımlanmış.

Yahudi lobisi sadece ABD’de güçlü değil, küresel bütün karar mekanizmalarında etkinler. Kültür, akademi, finans, ticaret, ekonomi, politika… her alanda bir Yahudi hakimiyeti var. Buna direnç gösterilmeli ve doğru argümanların belirginleştirilmesi, tebarüz ettirilmesi, billûrlaşması sağlanmalı.

***

 

İkinci husus, yine bir Siyonizm propagandasının hakimiyet kurması ile Ortadoğu’da olup biten her türlü gelişmeyi başlamadan bitmiş olmasına rağmen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’ne bağlayanlar olduğunu biliyoruz. Daha sonra Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) olarak hayata geçirilmeye çalışan ama bölgede bir istikrarsızlık oluşturmak dışında tamamen başarısız olan proje çok dillendirilerek âdeta bir Yahudi-Siyonizm propagandasının yerleşmesi sağlanıyor. Eğer Siyonizmin vaadedilmiş toprakları olduğuna ve bunu hak ettiklerine inancınız zayıf ise, BOP tezviratını sık sık ezbere yapanlar sizi buna ikna edebilirler. Buna ters propaganda diyebiliriz. Yani, güya karşı imiş görünümü ve maskesi ile yapılan ikna propagandaları olarak görebiliriz.

***

Üzerinde durulması gereken birkaç not daha var:

  1. Son bir yılı aşan zaman içinde İsrail’in terör üreten aşırı saldırganlığı ve soykırım uygulaması, Siyonist propagandalar yapanlar tarafından Arz-ı Mev’ud yani Vaadedilmiş Topraklar paradigmasıyla ve hedefeli ile açıklandı. Eğer bu doğru ise, İsrail’in şu anda Filistin’i tamamen., Lübnan’ı tamamen işgal etmiş olması, Suriye’nin de büyük bir kısmını işgal etmiş olması gerekiyordu. Oysa bunları yapamadığı gibi, başaramayacağı ortaya çıktı ve geri adım atmak zorunda kaldı. Demek ki, BOP tezviratçılarının modellemesinde ciddi eksikler ve hatalar var. Bu model ile olup bitenleri anlamak mümkün değil. Başka şeyler oluyor çünkü.
  2. Çin’in 2013 yılında başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) doğu-batı ticaretini canlandırmak amacıyla büyük bir etki alanı oluşturdu. Tarihî İpek Yolu güzergâhını esas alarak geliştirilen bu yeni ticaret güzergâhı, ABD’nin küresel hegemonyasına karşı atılmış bir adımdı. Çünkü dünya ticaretinin yaklaşık %85’i deniz üzerinden yapılıyor ve tamamen ABD’nin kontrolü altında. 2028’de tamamlanması planlanan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi tamamlandığında dünya ticaretinin en az %55’nin bu yeni güzergâh üzerinden olacağı tahmin ediliyor. ABD’nin zayıflayan hegemonik gücüne vurulan ciddi bir darbe olacağı kuşkusuz. ABD, bu zararın etkisini kırmak için Avrupa Birliği ülkelerini de yanına alarak geçen yıl Hindistan’a bir çıkartma yaptı ve çok sayıda anlaşma imzalandı. Yeni bir ticaret güzergâhı tanımlandı, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC), Türkiye’yi dışlayan bir güzergâh olduğu için verimsiz olacağı eleştirileri yapılan bu yolun bizim için şu önemi var: Hindistan’dan konteynırlarını yükleyen gemiler, doğrudan Körfez üzerinden Suudi Arabistan’da karaya çıkacak, İsrail’den tekrar deniz yolu ile Yunanistan’a veya İtalya’ya geçecek, oradan da Almanya’da sonlanacak bir güzergâh olacak. İsrail’in son bir yıldır yaptığı aşırı saldırganlık ve Gazze’yi yok etme tavrı, bu güzergâhtan daha fazla pay almaya ve kendi konumunu ticaret güzergâhı üzerinden tahkim etmeye yönelik bir çaba olarak okunuyor.
  3. Gazze’nin büyük oranda tahrip edilmesi ve bütün dünyanın gözleri önünde soykırım uygulayan İsrail, IMEC’ten yeterince pay alamayacağı ile ilgili bazı işaretler oluştu. İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı tarafından görülen soykırım davasında savaş suçu işledikleri gerekçesiyle İsrail başbakanı Netanyahu ve savunma bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkartmıştı. Herkesin merakla beklediği ABD seçimlerinde Trump’un yeniden başkan seçilmesi ile, Biden’ın uyguladığı Küreselci politikalara hızla son vereceğini ilan eden agresif bir Trump gördük. Kanada’yı, Grönland’ı ilhak edeceğini, Panama’yı işgal edeceğini ilan eden Trump bazı bölgelerde savaşı sonlandıracağını ama yeni savaşlar üreteceğini ilan etmiş oldu. Uluslararası tutuklama kararı olan Netanyahu Trump ile görüşmek için ABD’ye gittiğinde enteresan bir şey oldu. Trump basın karşısında yaptıkları açıklamada, “Gazze’yi ABD devralıyor” deyiverdi. Bunu duyan Netanyahu şaşkınlığını gizleyemedi ve yüzü düştü. Muhtemelen ilk defa bunu orada duydu. Oysa Suriye’yi Türkiye’ye terk edeceğini ilan eden Trump’un, Gazze’yi de İsrail’e terk etme açıklaması yapması bekleniyordu. Trump’un tepki çeken Gazze çıkışı, o bölgenin tamamen turistik bir bölge olarak yeniden imar edileceğine dair bazı tasarımlarla nabız yoklandı. Acaba, IMEC’ten pay almaya hazırlanan İsrail’in önüne ABD tarafından sağlam bir takoz koyularak, IMEC’in aktarım noktasının Gazze olması mı planlanıyor?

Bu yazı 301 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum