içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

ÂİLE YILI MI FELÂKET ÇAĞI MI?

Bu bir felaket bildirisi değil, göz göre göre gelen bir sonun çığlığıdır.

Öyle lanet bir devirdeyiz ki, insan artık insana benzemiyor, kadın anneliğini inkâr ediyor, erkekliğe savaş açılmış, çocuklar ortada, yaşlılar yapayalnız! 

En kıymetli varlığımız olan “aile”, açıkça, sistematik şekilde tasfiye ediliyor. 

Kimse kalkıp da “dur” demiyor, diyemiyor. Çünkü herkes korkak, herkes konforuna gömülmüş. 

Kalem tutması gerekenler suskun, kürsüye çıkması gerekenler sinmiş, mikrofonu elinde tutanlar da bu yıkımın parçası olmuş!

Aile dediğin şey sadece anne, baba, çocuk üçgeni değildir. 

Aile, toplumun kalbidir. Medeniyetin direğidir. 

Aileyi çekip alırsanız, geriye çürümüş bir yığın et ve kemik kalır. İşte bugün bu haldeyiz.

 Her geçen gün bu coğrafyada binlerce aile yıkılıyor. 

Sığınma evleri dolup taşıyor. 

Çocuklar parçalanmış yuvalarda büyüyor. Ve biz hâlâ “neden bu kadar suç var, neden bu kadar sapkınlık var” diye soruyoruz?

 Sorarım size, ailesi olmayan bir gençten ne beklersiniz? 

Annesiz büyüyen, babasız kalan, sevgisiz, şefkatsiz bir evde yetişen çocuk neyin taşıyıcısı olacak? 

Elbette şiddetin, nefretin, sapkınlığın…

Son 25 yıldır bu topraklarda aileyi yok etmek üzere kurulan bir düzenin içindeyiz. 

Siyasi iktidarlar lafını eder ama icraatında aile yok. Yasalarında, dizilerinde, eğitim sisteminde aile yok! 

Ekranlardan her akşam gelen çürümüş, aşağılık senaryolarla milletin beynini yıkıyorlar.

 Kadınlar kocalarından nefret etsin, erkekler sorumluluktan kaçsın, çocuklar her şeye isyan etsin diye ince ince işlenmiş mesajlar… 

Bunu hâlâ göremeyen kördür. Bu bir tesadüf değildir, bu bir operasyondur!

Ahlak yerle bir olmuş.

 Haya, edep, utanma gibi kavramlar gençlerin sözlüğünden silinmiş. Sosyal medyada milyonlarca takipçili sapkınlar rol model olmuş. 

Ve ne acıdır ki, bu insanlar teşvik ediliyor. Onlara reklamlar, sponsorluklar yağıyor.

 Aileye, sadakate, iffete dair konuşan bir kişi ise ya “gerici” damgası yiyor ya da susturuluyor.

 Bu mu gelişmişlik? 

Bu mu çağdaşlık? 

Allah belanızı versin! Eğer bu yozlaşma ilerilikse, biz bin yıl geride kalalım daha iyi!

Batı’ya özenenlere sesleniyorum: 

Gidin görün Batı’yı! Aile diye bir kavram kalmamış. 

18 yaşına gelen çocuk annesinin evinden kaçıyor, babasını hatırlamıyor, kadın erkek ilişkileri pazarlık masasına dönmüş. Onlar yok oluyor.

 Ve biz, utanmadan onları örnek alıyoruz. Bu bir intihardır!

Müslüman, gaflet uykusundan ne zaman uyanacak? 

Ne zaman ekranlardan, dizilerden, sahte uzmanlardan uzak duracak da kendi öz değerlerine, kendi inancına sarılacak? 

İslam, aileyi merkeze alan bir dindir. 

Boşanmayı en son çare olarak gören bir dindir. Ama biz ne yapıyoruz? İlk kavgada boşanıyoruz. 

En ufak bir anlaşmazlıkta “yeni bir hayat kurarım” diyoruz.

 Ne sabır kaldı, ne tahammül. 

Herkes tüketim çılgınlığına kapılmış. 

Eşler de tüketiliyor, çocuklar da…

Ve daha da vahimi şu:
 Kadınlar, kendi fıtratına düşman hale getirilmiş.

 Annelik, küçümsenen bir kavram haline geldi. 

“Ev hanımıyım” demek neredeyse ayıpmış gibi sunuluyor. 

Feminizm kisvesi altında kadınlar anneliğe lanet ediyor, erkekler “erkek” olmaktan utanıyor. 

Testosteron yerle bir. 

Erkeklik karikatür haline getirilmiş. 

Kadınlık ise bir meta, bir ekran süsü. 

Bu sapkın düzenin adı feminizm değil, fıtrat düşmanlığıdır!

Ve ne yazık ki, erkekler de bu oyuna düşmüş.

 “Modern erkek” olmak adına kararsız, güçsüz, ürkek yaratıklar haline gelmişler. 

Erkeklik linç ediliyor! Erkekliğini korumaya çalışanlar “maço”, “şiddet yanlısı” yaftasıyla hedefe konuluyor.  

Andolsun: Bu çürümüş düzen çökecek. Ataerkil sistem geri gelecek! 

Aile tekrar dirilecek! 

Ve biz, bu ülkenin evlatları olarak yeniden çoğalacağız, yeniden yükseleceğiz!

Şunu da eklemeden geçemem: 

İslamofobi bir hastalıksa, İslamofili zehirdir. 

Sözde din âşıkları, cami süslemeleriyle, sakal boylarıyla, Arap özentiliğiyle övünürken, özden kopmuş durumdalar. 

Bu toplumun genetiğiyle oynayanlar sadece düşmanlar değil, içeriden sızmış bu vitrin dindarlarıdır. 

Gerçek inanç, ailenin, ahlakın ve sorumluluğun ta kendisidir!

Geçenlerde, bir çocuğun gözyaşlarını sildim.

 Annesi terk etmiş, babası ortada yok. 

Devlet yok, akraba yok. 

O çocuk gözümün içine baktı. 

O bakışta sadece acı yoktu; isyan, yalnızlık ve nefret vardı. “Ben neden doğdum?” der gibiydi.

 İşte bu sistemin bize bıraktığı miras budur: Kimsesiz çocuklar, sevgisiz anneler, sorumsuz babalar.

Bu yazıyı okuyan herkese sesleniyorum: 

Ya silkelenip kendinize gelirsiniz, ya da yok oluşun bir parçası olursunuz! 

Seçim sizin! 

Aile giderse, siz de gidersiniz. 

Toplum çöker, millet biter, bayrak iner. O yüzden bugün değilse, ne zaman? Şimdi değilse, ne zaman?

Ayağa kalkın! Aileye sahip çıkın! 

Ahlaka, haya’ya, sadakate dönün! Yoksa bir sabah, çocuklarınız size “baba kimdi, anne neydi?” diye soracak ve siz cevap veremeyeceksiniz!

Bu yazı 323 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum