-
Dr. Mehmet SÜRMELİ
Tarih: 18-03-2025 11:01:00
Güncelleme: 18-03-2025 11:01:00
Risalet görevini hakkıyla yerine getiren Hz. Muhammed (s.a.v.), Yüce Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde ayetleri beyan / tefsir etmiştir. Beyan görevi, şu ayette belirtildiği üzere Resulullah’ın en temel vazifelerindendir: “وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ” “Biz, bu kitabı insanların anlamak ve yaşamakta ayrılığa düştükleri şeyleri açıklaman (beyan) için sana indirdik. İman edenler için bu kitabın içerisinde, rahmet ve hidayet olan ayetler vardır.”[1] Kur’an-ı Kerim’e ve hadislere baktığımızda Peygamber’in (s.a.v.), risaletle ilgili dört temel görevinin olduğuna şahit oluyoruz. Bunlar tebliğ, tebyin, temsil ve teşrii[2] görevleridir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), bu görevlerini en üst seviyede ifa etmiştir. Tebliğ, tebyin, temsil ve teşriye ait uygulamaları bize “Resulullah’ın hadisleri ve sünnetleri” şeklinde nakledilmiştir. Bazı insanlar çok ön kabullü ve ideolojik yaklaşımlarla hem de kötü niyetli olarak hadis-sünnet anlayışımızı yaralamak ve yok etmek istemektedirler.
Hadis-sünnet, Kur’an-ı Kerim’in tefsiridir. Bunları Kur’an’dan ayrı düşünmek mümkün değildir. Hz. Peygamber’e beyan hakkını layık görmeyenler, kendilerinde bu hakkı görebilmekteler ve hadis-sünneti reddederek veya “yorumdur” diyerek küçük düşürmekteler ve kendileri işlevsel, sahte peygamberlik iddiasında bulunmaktadırlar. Hadis-sünnet, iyi veya kötü Müslümanı belirlemenin biricik kriteridir. Hz. Peygamber (s.a.v.), hayatın genişlik alanına dair birçok uygulamada bulunmuştur. Öyle ki “tuvalete gitme adabına kadar ümmetine muallimlik yapan[3]” Resulullah (s.a.v.); siyasi, iktisadi, hukuki, eğitim-öğretim ve ahlaki alanları da boş bırakmamıştır. Hadis-sünnet, Hz. Peygamber’in Kur’an’dan aldığı ilhamla hayatı anlamlandırmasıdır. İslâm’ın dünya görüşüdür. Hayatın genişlik alanlarındaki bütün sorunlara çözümler üreten sünnet reddedilirse, İslâm’ın hiçbir dünya görüşüne alternatif olması söz konusu değildir. Hadis-sünneti kurumsal anlamda reddedenler “dünya ticaret merkezli; kapitalist dünya görüşünün” egemenliğini mutlaklaştıran kimselerdir.
Yüce Allah, birçok ayette sünnetin delil olduğuna işaret etmiştir.[4] Hz. Peygamber’in tebliğ, tebyin, temsil ve teşriye yönelik söz, fiil ve takrirleri olan sünnet sayesinde İslâm dünyasında ibadetlerde vahdet vardır. Aksi hâlde çok büyük kargaşalar doğar. Keyfilik ve boşluk oluşur. İnsanlar ibadetlerin vasfıyla oynamak suretiyle tahrif çalışmalarına girebilirler. Sünnetin en önemli hafızlarından ve âlimlerinden olan İmam Şafi (ö. h. 204) “Sünnet Kur’an’a tabidir. Hiçbir zaman Kur’an-ı Kerim’e aykırı olamaz.[5]” demek suretiyle sünnete bakışımızı şekillendirmiştir. Bütün bu konularda derinleşen İmam Şafii öğrendikleriyle sünnete daha da sarılmış; az bilgiyle milletin kafasını karıştıran cahillere pirim vermemiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), birçok hadislerinde Kur’an’la beraber sünnetin bağlayıcılığına atıfta bulunmuş ve şöyle buyurmuştur: “Aranızda iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sıkıya tutunursanız kesinlikle sapıklığa düşmezsiniz. Allah’ın kitabı ve sünnetim…[6]” Sünneti kurumsal anlamda kabullenmek Hz. Peygamber’e itaatin tezahürüdür. Elçiye itaat eden, onu gönderene de itaat etmiş sayılır. Bu durumu Resulullah şöyle dile getirmiştir: “Kim bana itaat ederse Allah’a da itaat etmiş sayılır. Bana isyan eden ise Allah’a da isyan etmiş olur.”[7] Hz. Peygamber’in (s.a.v.), söz ve uygulamalarını reddederek sözde bir itaatten bahsetmek çok gülünçtür. Peygamber’in buyruklarını reddederek onunla ayrılığa düşenlerin akıbeti hadiste şöyle anlatılmıştır: “Sizi serbest bıraktığım hususlarda bana bir şey sormayın. Size bir şey söylediğimde onu hemen alın. Sizden önceki ümmetler, peygamberlerine (gereksiz yere) çok soru sordukları ve onlarla ayrılığa düştükleri için helak oldular.[8]” Resulullah’a zaman zaman sorular sorduklarında O, Cebrail O’na haber vermeden cevap vermemiştir.[9] Bu ifadeler sünnetin bir kısmının vahiyle alakasına ışık tutmaktadır. Dolayısıyla sünnete karşı çıkmanın vahye karşı çıkmak olduğunu söyleyebiliriz. Sufyan b. Uyeyne’nin dediği gibi “Hz. Peygamber en büyük ölçüdür. Her şey O’nun hayatına arz edilir. İnsanın ahlakı, huyu ve takip ettiği yol… O’nun hayatına uyan haktır, hayatına uymayanlar ise batıldır.”[10]
Hayatın her alanında ümmetine usve / model olan Resulullah (s.a.v.), Kur’an’ı anlama ve tefsir etmede de örnek olmuştur. Tefsir bağlamında Hz. Aişe’nin (ö. 58 / 677) şu tespiti çok önemlidir: “Hz. Peygamber (s.a.v.) Cebrail’in kendisine öğrettiği sayısı belli olan ayetlerin dışında tefsir yapmadı.[11]” Eğer peygamber (s.a.v.), Kur’an’ın tamamını tefsir etseydi, kimse tefsir yapmaz ve yapamazdı. Çünkü Kur’an’ın kendisine nazil olduğu insan kadar kim Kur’an’ı anlayabilir. Resulullah (s.a.v.) bu davranışıyla ümmetinin âlimlerinin yolunu sürekli açık tutmuş ve ilmi gelişmelere zemin hazırlamıştır. Hz. Ömer’in şu sözü de Hz. Aişe’yi destekler mahiyettedir: “Faizle ilgili ayetler Resulullah’a (s.a.v.) en son inen ayetlerdir. Vefat ettiği için bu ayetleri bize yeteri kadar tefsir edemedi. Faizi ve faiz şüphesi olan her şeyi bırakınız.[12]” Bir başka rivayette ise Hz. Ömer şöyle demiştir: “Şu üç hususta Hz. Peygamber gerekli açıklamayı yapsaydı bana dünya ve içindekilerden daha sevimli olurdu (dünyalar benim olurdu). Bunlar; kelâle, faiz ve hilafet meseleleridir.[13]” Her iki hadis de bize peygamberin (s.a.v.) Kur’an’ın tamamını tefsir etmediğine dair ipuçları vermektedir.
Esasında Resulullah (s.a.v.), Kur’an-ı Kerim’i yaşamak suretiyle tefsir etmiştir. Bu hususta Cabir b. Abdullah (r.) şu tespiti yapmıştır: “Kur’an Resulullah’a nazil oluyordu. O Kur’an’ın te’vilini bildiği için içerisindeki şeyleri uygulayınca biz de onun gibi amel ediyorduk…[14]” Hz. Peygamber, arkadaşlarını ilim ve ameli eş zamanlı öğreterek eğitmiştir.[15] İlim ve ameli eş zamanlı götürdüğü için Abdullah b. Ömer (r.), Bakara suresini sekiz yılda öğrenebilmiştir.[16]
Kur’an-ı Kerim’i öğretme hususunda “Ben sizin için bildiklerini öğreten baba konumundayım.[17]” buyurmuş ve Kur’an’daki taharet emrinin gereğini teferruatıyla tanıtıp amel edilmesini sağlamıştır.[18] Namazla ve diğer sünnetlerle ilgili kapalılıkları sahabesine tek tek anlatmıştır.[19] İnsanlar çevre ülkelerden Resulullah’a geldiklerinde O, salâtı / namazı, sünnetlerini ve diğer farzları bu heyetlere talim etmiştir.[20]
Hayatının her alanında olduğu gibi öğretim alanında da kolaylaştırıcı olmuş ve hiçbir zaman dini yaşamayı zorlaştırmamıştır. Mescide gelip küçük abdest yapan bedeviye herkes bağırıp çağırmış ama O, “Bırakın adam işini görsün.” buyurmuş, sonra da bedeviye mescitlerin yapılış amacını anlatmış ve onun kirlettiği yeri sahabilerine temizletmiştir. Sonra da sahabeye şu hatırlatmayı yapmıştır: “Siz, zorlaştırıcı olarak değil kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz.”
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetinin bağlayıcı olduğunda ve mutlaka uyulması gerektiği hususunda İslâm bilginleri önemli açıklamalar yapmışlardır. “Sünnetten ayrılmayı sapkınlık” olarak değerlendiren “Abdullah b. Mesud, “Allah’ın Resulü size neyi verdiyse alın, size neyi de yasakladıysa ondan kaçının.”[21] Ayetini sünnete uyma olarak yorumlamıştır.[22] Kur’an-ı Kerim’den sonra Resulullah’ın sünnetinin İslâm dininin ikinci kaynağı olduğunda bütün müminler ortak kanata varmışlardır. Sünnet; sıdk, fetanet, emanet, ismet ve tebiğ sıfatlarıyla muttasıf bir peygamberin murad-ı ilahiyi ameliolarak hayata katması ve vahyin anlaşılmasıyla ilgili sözlü beyanı olduğuna göre, sünnetle ilgili sapkınlık gösteren sözde Müslümanların gerçek amaçları nedir? Bizim kanaatimize göre amaçları; Peygambersiz bir din tasavvurudur. Hadisler ve sünnet itibarsız hâle getirilerek işlevsel anlamda sahte peygemberler türetmektir. Bu gerçekleşecek olursa, beyan ve temsil noktasında peygamberin sözünün olmadığı bir Kur’an metnine daha rahat el uzatabilirler.
[1] Nahl 16 / 64.
[2] Bk. A’raf 7 / 157.
[3] Ebu Davud, I, Taharet, IV, H. no: 7, I / 17.
[4] Bk. Bakara 2 / 129, 151; Âl-i İmran 3 / 31, 164; Nisa 4 / 59, 65, 69, 105, 136, 171; A’raf 7 / 157-158; Enfal 8 / 20; Tevbe 9 / 29; Nur 24 / 62; Ahzab 33 / 36; Cuma 62 / 2.
[5] Şafii, Muhammed b. İdris, er-Risale, DKİ, Beyrut, trsz, s.146.
[6] Hakim, Müstedrek, İlim, H. no: 319, I / 172.
[7] İbni Mace, Mukaddime, I, H. no: 3, I / 4.
[8] Abdurrezzak, Musannef, H. no: 20372, XI / 220; Tirmizi, 17, İlim, H. no: 2679, V / 47.
[9] Hakim, Müstedrek, H. no: 6029, III / 548-9.
[10] Bağdadi, Hatib, Ahlaku’r-ravi, I / 120.
[11] Taberi, Camiu’l-beyan, I / 62.
[12] İbni Mace, 12, Ticaret, 58, H. no: 2276, II / 764.
[13] İbni Mace, 23, Feraiz, 5, H. no: 2727, II / 911.
[14] İbni Kayyim el-Cevzi, Ebu Abdullah b. Muhammed, İlamu’l-muvakkîn, DKİ, Beyrut, trsz, IV / 116.
[15] İbni Ebi Şeybe, Musannef, Fedail, VII / 152; Abdurrezzak, Musannef, Fedail,
III / 380.
[16] Malik, Muvatta, 4, Kitabu’l-Kur’an, 15, II / 205.
[17] Nesai, Taharet, I, H. no: 36, I / 38.
[18] Bk.Ahmed, Müsned, V / 54; Nesai, Taharet, I, H. no: 36, 42, I / 38.
[19] Nesai, İmame, 10, H. no: 38, II / 97.
[20] Ahmed, Müsned, VI / 427.
[21] Haşr 59 / 7.
[22] Abdurrezzak, Musannef, Salat, III / 145; Ahmed, Müsned, I / 415; Buhari, 65, Tefsir, 59, VI / 59.
MEHMET SÜRMELİ
- HZ. MUHAMMED (S.A.V.) TEK EVRENSEL PEYGAMBERDİR
- SAKIN HA! ZALİMLERE SEMPATİ BİLE DUYMAYIN
- HZ. PEYGAMBER'İN DİLİNDEN YAHUDİLER VE HRİSTİYANLAR
- HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'İN TEZKİYE GÖREVİ
- ASLAOLAN FİİLİ DUADIR
- PEYGAMBERİMİZİN KADIN EĞİTİMİNDEN KISA BİR KESİT
- ÇANAKKALE DESTANI DÂHİL TÜM ŞEHİDLERİMİZİN AZİZ HATIRASINA...
- SÜNNETİ DOĞRU ANLAMADA DÖRT "T"; TEBLİĞ, TEBYİN, TEŞRÎ VE TEMSİL
- TÜRKÇE MEALLERLE İLGİLİ KISA BİR DEĞERLENDİRME; İLGİLENENLER İÇİN ÖNEMLİDİR.
- EMANET ZALİMLERE VERİLMEZ
- HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİNE VAKIF OLMAMAKTAN KAYNAKLANAN MEAL HATALARI
- SİYASETTE HZ. ÖMER'İN(R.A.) BAŞARILI OLMASININ NEDENLERİ