-
Dr. Mehmet SÜRMELİ
Tarih: 18-03-2025 11:08:00
Güncelleme: 18-03-2025 11:08:00
Tüm eylemlerini ve mücadelesini Allah için sürdüren ve bu yolda ruhunu teslim eden mücahit bir Müslüman’a; son anında, hakiki imanla göçtüğüne bizzat tanıklık/şehadet ettiğinden, cennetteki yerini ve kendisine sunulacak nimetleri açıkça gördüğünden, belki de zamandan ve mekândan münezzeh olarak Allah Teâlâ’yı temaşa ettiğinden dolayı “şehit” denilmiştir. Şu ayet şehidin bu tanımını ve kazandığı güzellikleri bizlere anlatmaktadır: “قٖيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمٖى يَعْلَمُونَ بِمَا غَفَرَ لٖى رَبّٖى وَجَعَلَنٖى مِنَ الْمُكْرَمٖينَ” “(Peygambere destek vermek için uzaklardan gelip sonunda şehit olan kişiye) ‘Gir cennete!’ denildi. O da; ‘Keşke’, dedi, ‘Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi.’ ”[1] Bundan ayrı olarak Kur’an, Hz. Musa’ya iman eden sihirbazların şehadetinden bahseder ve onları şehadete götüren yolda azimetle amel etmelerinden dolayı över.[2] Aynı övgüyü Firavun’un karısı olmasına rağmen Hz. Musa’ya iman eden ve şehadet makamına ulaşan Hz. Asiye için de yapar.[3]
Bütün bu saydığımız uhrevi iyilik ve güzellikler bizlere Hz. Peygamber’in dilinden şöyle ifade edilmiştir: “Şehidin Allah katında altı tane mükâfatı vardır: Toprağa düşün ilk kanının yüzü suyu hürmetine (borç hariç[4]) tüm günahları bağışlanır,[5] cennetteki elde edeceği makamı görür, kabir azabından kurtulur, kıyamet gününün korkusundan emin olur, iman elbisesi giydirilir, hurilerle evlendirilir ve akrabalarından yetmiş kişiye yardımda bulunma hakkı verilir.”[6] Ayrıca Hz. Peygamber, şehide Allah yolunda canı feda etmenin; “Ancak karıncanın ısırması kadar” acı vereceğini bildirmiştir.[7] Onların ruhlarını teslim etmelerinin diğer insanlar gibi acılı olmayacağını haber vermek için Kur’an-ı Kerim onlara “ölü” demeyi bile şu ayette yasaklamıştır: “وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ” “Allah yolunda öldürülenlere “ölü” demeyiniz. Hayır, onlar yaşıyor ama siz farkında değilsiniz.”[8] Şehide “ölü” gibi soğuk bir ifade kullanılırsa şehadete hazırlanan başka Müslümanlar üzerinde de olumsuz bir etki bırakır. Nitekim şehitlerin gerçekten diri olduklarını ve cennetteki durumlarını şu ayet daha net ortaya koymaktadır: “وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُون فَرِحٖينَ بِمَا اٰتٰیهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذٖينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ” “Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın. Hayır, onlar diridir. Rızıkları, Rableri katındadır. Allah’ın lütfuyla kendilerine bağışladığı (şehitlikten) övünç duyarlar. Ve arkada kalıp henüz kendilerine katılmamış olan (kardeşlerine), bir korku ve üzüntü duymayacakları müjdesinde bulunmaktan zevk alırlar.”[9] Uhud Savaşı’ndan kırkaltı yıl sonra, sel suları mezarları oyduğu için bazı sahabilerin yerleri değiştirilmişti de, şehitler sanki ruhlarını yeni teslim etmiş gibi taptaze duruyorlardı.[10] Şehidin öbür dünyadaki makamının yüceliğinden dolayı Peygamberimiz; “Ölen hiçbir (mü’min) kimsenin Allah katında görmüş olduğu izzet ve ikram nedeniyle dünyaya dönmek istemeyeceğini; ancak şehidin, şehadetin faziletinden görmüş olduğu üstünlük sebebiyle dünyaya (onlarca defa)[11] dönmeyi arzulayacağını” bildirmiştir.[12] Şehidin yüce makamına gıptasını ise bizlere şöyle ifade etmiştir: “Allah yolunda defalarca öldürülüp sonra diriltilmeyi, sonra tekrar canını feda etmeyi isterim”.[13]
Müslümanlar “şehadeti, samimiyetle ve ihlasla gönülden isteyecek olurlarsa velev ki yataklarında bile ölseler Allah, onları şehitlerin makamına ulaştırır.”[14] veya “şehitlere verilen sevap onlara da verilir”[15]. Hz. Peygamber, “Münafık bir kimse öldürülene kadar cihad etse dahî onun cehennemde olacağını” söylemiş ve “Kılıcın münafıklığı temizlemeyeceğine” vurgu yapmıştır.[16] Şehadet, salih bir amel olan cihadın neticesi olması hasebiyle ancak Müslümanlar için geçerlidir. Şehadete teşvik için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Müslüman bir şahıs deve sağımı kadar bile Allah yolunda savaşacak olursa cennet ona vacip olur.”[17]
Şehadetin amacı; “Allah’ın kelimesinin/hükümlerinin daha da yüce olması”[18] için çalışmaktır. Bu amaca göre kâfirden şehit olmaz. Ensar’dan bir adam Hz. Peygamber’e gelip “Sizinle beraber savaşayım mı? Yoksa önce Müslüman olup sonra mı savaşayım?” demiştir. Peygamberimiz, o kimseye şu cevabı vermiştir: “Önce Müslüman ol, sonra savaş.” Adam Müslüman olmuş ve savaşta öldürülmüş. Resulullah ise şöyle buyurmuştur: “Az amel işledi, fakat çok sevap kazandı.”[19] Bu beyanıyla Peygamber Efendimiz, salih amellerin iman alt yapısı olmadan makbul olmayacağına açıklık getirmiştir.
Her Müslüman farkında olarak ya da olmadan, kıldığı her namazın rekâtlerinde okuduğu Fatihalarda şehadeti istemektedir. Fatiha’da isteğimizi Yüce Allah’a şöyle arz ediyoruz: “(Ey Rabbimiz!) Bizi doğru yola ilet, nimet bahşettiklerinin yoluna; gazab(ın)a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.”[20] Kendileri gibi olmamızı istediğimiz nimet bahşedilenlerin yolu/gidişatı ayette sayılan şu zümrelerin yoludur: “وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا ” “Allah’a ve Peygamber’e itaat edenler, Allah’ın nimetlerini bağışladığı peygamberlerle, sıdıklarla, şehitlerle ve (dinde ihlas sahibi) erdemli kişilerle beraber olacaklardır. İşte böyleleriyle olan birliktelik ne güzel beraberliktir.”[21] Kişi, Fatiha’da da dolaylı olarak atıfta bulunulan şehadeti gönüllü olarak isterse, yatağında bile ölecek olsa Allah Teâlâ onu şehitler konumuna yükseltir.[22] Allah’ın lütfu çoktur ve dilediğine verir.
Hz. Peygamber, sadece Allah yolunda öldürülenleri şehit olarak saymamıştır. Hükmen de olsa bazı hastalık ve musibetlerden ölenleri şehit olarak ifade ettiği gibi; malı/emeği, namusu, dini ve canını emniyete alma uğrunda öldürülecek olanların da şehit olduğunun müjdesini vermiştir.[23]
Dinimiz Hz. Âdem’den Peygamberimiz’e, Peygamber Efendimiz’den bize kadar, Allah’tan alındığı orjinalliği içerisinde gelmişse bunda şehitlerin emeğini, dinlerindeki samimiyetlerini unutmamak gerekir. Bu nedenle her Müslüman şehitlere minnet borçludur.
Şehitlik İslâm’ın zirvesi olan cihadın bir meyvesi iken yeni nesil -esefle belirtelim ki bu ibadeti- unutmak üzeredir. Unutmasında, Batı’da İslâm aleyhinde yapılan yayınların ve yürütülen kara propogandanın elbette etkisi vardır. Bu etki nedeniyle şehadetin kaynağı olan cihad ibadetinden kürsülerde, minberlerde bahsedilmiyor. İmamlar ve vaizler cihadı ağızlarına bile almıyorlar. Konuşanlar da ancak nefsimüdafaadan ve cephede düşmânâ karşı saldırıdan konuşabiliyorlar. Ayrıca anlattıklarında cihadın hiçbir heyecanını ve cazibesini bulmak da mümkün değil. Bunun nedeni cihadın önemini bildiren naslara vâkıf olmamak, hikmetlerini bilmemek ve cihadın aleyhinde konuşan kurumların etkisinde kalmaktır.
Okulların ve ders kitaplarının durumu da camilerden farklı değildir. İlkokuldan lise son sınıfa kadar yapılan program ve sonucu olan ders kitaplarında da cihaddan ve meyvesi olan şehadetten nerdeyse hiçbir eser yoktur. Yeni müfredatta çok az ve yetersiz şekilde yer verilmiştir. Zira devletin çok önemli dînî kurumlarının başında olan zevat bile cihadla ilgili propogandadan etkilenerek, “Cihad temel ibadet değildir” beyanında bulunmuş ve müfredata olumsuz katkıda bulunmuştur. Kasıtlı olarak cihad, literatürden ve zihinlerden silinmiştir. Sonuçta dinini, vatanını, namusunu, emeğini ve milletini savunmayan bir nesil hedeflenmiştir. Gençlere cihadı anlatmamak aslında vatana ihanet suçudur. Çünkü cihadı bilmeyenler için vatan sadece bir kara parçasından ibarettir. Hâlbuki İslâm hukukçuları, bir karış vatan toprağının kâfirler tarafından alınması durumunda cihadın her Müslümânâ farzıayın olduğu hükmünde bulunmuşlardır. Şunu burada bir defa daha yinelemek isteriz ki cihadın aleyhinde konuşanlar, Allah Teâlâ’nın muhkem bir farzını karaladıkları veya inkâr ettikleri için hiç birisi Müslüman değildir. Cihadın İslâm’ın özü ve zirvesi olduğunu; İslâm’ın ve Müslümanların bekasının bu ibadetle mümkün olacağını fark eden kâfirler kendileri yerine dünya sisteminin kulu olan siyaset ve medya patronlarını konuşturmaktadırlar. Veya modernitenin kiliselerini devreye sokarak onlara sözde bilimsel açıklamalar yaptırmaktadırlar. Cihada ve şehadete karşı olumsuz ve gâvur ağzı ile bakanlar şunu unutuyorlar; eğer Allah Teâlâ bu ibadeti farz kılmasa ve Müslümanlar cihad edip şehitler vermeselerdi bugün üzerinde yaşayacağımız bir karış toprağımız; vatanımız olmazdı. Dinimiz imanımız korunmazdı. Namuslar ayaklar altında sürünürdü. İnsanlık haysiyetimizi ve onurumuzu kaybederdik. Elimizde hâlâ insanlık adına bir şey kaldı ise bu da cihad sayesindedir.
Bedir Savaşı’na çıkarken Kureyş’in cihad ve şehadet düşmanı hakikat inkârcıları/kâfirler, hakkın ve haklının yanında saf bağlamak yerine, batılın içinde yer alarak şöyle dua ediyorlardı: “Ey Allah’ımız, şu iki guruptan hangisi senin yanında daha değerli ve hayırlıysa ona yardım et.”[24] Bu duanın sahiplerinin Kur’an-ı Kerim’de hakikat inkârcıları olarak tanıtılmasının sebebi, inançlarının kesintili, sentezci, yüzdeli, parçalı ve kapsamsız olmasından dolayıdır. Sadece Allah’ı varlık alanında kabul etmek kişinin Müslüman olmasına yetmez. Önemli olan, hayatın tüm alanlarında Allah’ı “Mutlak Bir” olarak kabul etmektir. Yaratmada tek ve eşsiz kabul ettiğimiz Allah’ı emretme ve hayatın ayrıntılarını bile düzenlemede tek ve eşsiz kabul etmek zorundayız. Eğer kişideki Allah inancı böyle bir duruma gelmiş ve hayatı anlamlandırmada Allah Teâlâ referans alınmışsa tüm eylemler Yüce Yaratıcı’nın katında bir değer ifade eder. Tevhidî alt yapı hastalıklı ise, cihad ve şehitlik dâhil hiçbir salih amelin Allah katında bir ederi yoktur.[25]
[1] Yasin 36/26-27
[2] Bak: Araf 7/124-126
[3] Bak: Tahrim 66/11
[4] İbni Hanbel, Ahmed, Müsned, c. II, s. 220; Hâkim. Had. no:2254,c.II,s.130
[5] Kul hakkının önemi ve büyüklüğünden dolayı Allah araya girmiyor. Kulların kendileri helalleşmesini istiyor. Bu nedenle şehitlik bile kul haklarına kefaret değildir… hele de bu hak kamuya ait hak ise vebal daha da ağırlaşmaktadır.
[6] İbn Mace, Cihad,16,Had. no:2800, c. II, s. 936
[7] Ahmed, Müsned, c.IV, s.139; Dârimî, Cihad, c. I, s. 601
[8] Bakara 2/154
[9] Âl-i İmran 3/169-170
[10] Havva, a.g.e. c. II, s. 281
[11] Ahmed, Müsned, c.III, s.289; Nesai,25,Had. no:36, c.VI, s.36
[12] Müslim, 33, İmaret, 29, Had. no:1877, c.II, s.1498
[13] Malik, Muvatta, c. II, s. 460, Çağrı yay., İst. 1981.
[14] İbni Mace, Cihad, Had. no:2763, c.II ,s.923
[15] Ebu Davud, 9, Cihad, 42,Had. no:2541, c.II, s.46
[16] Heysemi, Zevaid, c.V, s.291
[17] Hâkim, Müstedrek, Had. no:246, c.II, s.87
[18] Musannef, Abdürrezzak, Had. no:9567, c.V, s.268; Müslim, İmaret, 42, Had. no:1904, c.II, s.1514
[19] Ahmed, Müsned (Tah: Muhammed Derviş, Had. no:18589), c.VI, s.420
[20] Fatiha 1/6-7
[21] Nisa 4/69
[22] İbni Mace, Cihad, c. II, s. 935, Hd. N: 2797; Dârimî, Cihad, c. II, s. 270.
[23] Nesaî, Tahrimu’d-Dem, c. VII, s. 116; Ebu Davud, Sünen, c. V, s. 129
[24] Sabunî, Muhammed Ali, el-Kıbes min Nuri’l-Kerim, c. III, s. 130
[25] Bak: Tevbe 9/17-19; Âl-i İmran 3/21-22; İbrahim 14/18 vb.
MEHMET SÜRMELİ
- HZ. MUHAMMED (S.A.V.) TEK EVRENSEL PEYGAMBERDİR
- SAKIN HA! ZALİMLERE SEMPATİ BİLE DUYMAYIN
- HZ. PEYGAMBER'İN DİLİNDEN YAHUDİLER VE HRİSTİYANLAR
- HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'İN TEZKİYE GÖREVİ
- ASLAOLAN FİİLİ DUADIR
- PEYGAMBERİMİZİN KADIN EĞİTİMİNDEN KISA BİR KESİT
- SÜNNETİ DOĞRU ANLAMADA DÖRT "T"; TEBLİĞ, TEBYİN, TEŞRÎ VE TEMSİL
- SÜNNETİN BAĞLAYICILIĞI
- TÜRKÇE MEALLERLE İLGİLİ KISA BİR DEĞERLENDİRME; İLGİLENENLER İÇİN ÖNEMLİDİR.
- EMANET ZALİMLERE VERİLMEZ
- HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİNE VAKIF OLMAMAKTAN KAYNAKLANAN MEAL HATALARI
- SİYASETTE HZ. ÖMER'İN(R.A.) BAŞARILI OLMASININ NEDENLERİ