-
Dr. Ercan BARAN
Tarih: 13-04-2025 16:12:00
Güncelleme: 13-04-2025 16:12:00
Bir zamanlar Filistin diye bir yer vardı. İnsanlar o kadar mutluydular ki sorduğunda dünyanın en mutlu insanı bizdik diyorlardı. Akıllarına ülkelerinin bir gün çok kötü olacağı her gün insanların şehit olacağı akıllarının ucundan bile geçmemişti. Gazze’de özellikle insanlar balık tutup deniz kenarında yüzüp rahatlıyorlardı. İnsanlar mutluydu. İnsanlar bayramlarda birbirlerini ziyaret edip büyüklerinin ellerinden öpüyor çaylarını içip muhabbet ediyorlardı.
Taki 1948 yılı oluncaya kadar. Artık bu mutlu günler geride kalmış sanki başka bir güne uyanmıştı Filistinli Müslümanlar. Filistin mutsuzdu çünkü Yahudiler ülkelerini ellerinden almak için çeteler kurup ülkelerini ele geçirmek için Filistinde bir devlet ilan etmişlerdi. Sultan Abdulhamit zamanında parayla Filistin’i istemişler ama Sultan Abdulhamit ümmetin kalbi ve ilk kıblesi Filistin’i satmamıştı. Yahudiler yıllar sonra güç parayla alamadıkları Filistin’i güç zoruyla almaya çalışmaktaydılar. Bunu başarmışlardı da. Çünkü nüfusu bir buçuk milyar olan İslam ülkelerinin sesi çıkmamış bu durumdan güç alan İsrail Filistin’in üzerine daha fazla gitmeye başlamıştı. Ancak bazı ülkelerde kıpırdanmalar başlamıştı. Mısır, Suriye, Ürdün ve Lübnan İsrail’e meydan okumuş ve bu meydan okuma karşısında 1967 yılında büyük bir yenilgiye uğramışlardı. Bütün Arap ülkeleri İsrail’in yenilgisini beklerken İsrail bütün Arap devletlerinin önde gelen ülkelerini yenmişti. Bu büyük bir mağlubiyetti ve Arapların şerefi yerle bir olmuştu. Bütün Arap radyoları İsrail’i yendik diye yayın yaparken bu yayınların yalan olduğu ortaya çıkmıştı. O kadar ki Enver Sedat Arapların babası unvanını alan Cemal Abdunnasır’ın büstünü evlerinin salonundan arka odaya almıştı. Çünkü artık Cemal Abdunnasır övünülecek bir lider değil utanılacak bir liderdi. Yıllar geçti Mısır lideri Enver Sedat artık İsrail’i devlet olarak kabullenmiş İsrail parlamentosunda konuşan ilk lider olmuş ve bunu da Halid İslambulinin kendisine suikast düzenlemesiyle yani hayatıyla ödemişti. Öyleki Nobel edebiyat ödüllü Necip Mahfuz bu suikasti “Liderin öldürüldüğü Gün” adlı romanında bu anı romanın son sayfasına koyarak ölümsüzleştirmişti. Arap ülkeleri bu saatten sonra iflah olmamış kendilerinden olan Arapları yani Filistin’i satma yarışına girmişlerdi. Öyleki Ebu Ammar kod adlı Yaser Arafat’ın can yoldaşı Abbas Mahmut bile ülkesini satmış kendi yandaşı olan Gazze Araplarını satmıştı. Öyleki İran’da İsrail tarafından öldürülen İsmail Haniye’nin bile cenazesine katılmamıştı. Ayrıca Gazze’nin Filistin’in medarı iftiharı Yahya Sinvar Filistin’i savunmak uğruna şehit olurken, Filistin mücahitlerinin komutanı Muhammed Dayf bile şehit olurken Mahmut Abbas kılını kıpırdatmamıştı. Arapların şerefi yerlerde sürünüyordu. Arapların şerefini savunmak Türkiye, İran, Yemen, Lübnan, Katar, Irak ve İslam ülkelerinin halklarına kalmıştı. Arapların en şereflisi fakir Yemen İsrail’in Filistin zulmüne en öfkeli ülke olarak öne çıkmıştı. Yemen bunun bedelini Amerika ve İsrail tarafından bombalanarak ödemişti. Uluslararası ülkeler yine sessizdi kılları kıpırdamıyordu ve üç maymunu oynuyorlardı. Öyleki Filistin diye bir yer kalmamış sadece Filistin’in yüzde onu olan Gazze kalmıştı. Bütün dünya orada bir Filistin kuralım bu Filistin derdinden de kurtulalım diyorlardı. Ama Amerikan lideri Trump ve İsrail kalan bu yüzde ona da göz dikmişlerdi. Özellikle Amerikan başkanı Trump orada turistik tesisler yapacağız diyordu. Yani Filistinlileri Radva Aşur’un et Tanturiyye bölgesinde yapılan katliam gibi yeni bir katliam bekliyordu Gazzelileri. Trump Gazze’yi istiyordu zira Gazze sahillerinde ki petrol ve doğalgazlarına göz dikmişti. Dünya suskundu dünya beşten büyüktür diyenler susturuluyordu zira dünyada zulüm hüküm sürüyordu. İsrail ve Amerika evangelistlerin zulmünü artıralım Mehdi ve İsa gelsin diye zulmü artırmakla meşgullerdi. Ama şunu unutuyorlardı üç dinin Allah’ı da aynı Allah’tı. Allah’ın yarattığına zulüm Allah katında karşılıksız kalmazdı. Ayrıca İslam dünyası ve çağdaş dünyanın bu zulme ortak olmasının da Allah katında bir karşılığı vardı. Filistinliler artık dünyadan umudunu kesmiş sadece umutlarını Allah’a bağlamışlardı. Zira dünyada artık zulüm kol gezmekteydi. Filistinliler Kudüs için üç dinin merkezi için mücadele ederken Hristiyanlarda sessizdi. Hâlbuki Kudüs Nasıralı İsa yani Hristiyanlar içinde önem arz etmekteydi. Bu yolda Mahmut Derviş’ler, Ğassan Kenafaniler Edward Said gibi insanlar bile yeterli gelmemiş şehitler kervanı devam etmekteydi. Filistinde zulüm devam ederken Araplar ve Arap ülkeleri, bütün Müslümanlar ve Mahmut Abbas çaylarını içmekteydi Bismillah diyerek.