içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

HERKES KENDİ GEDİĞİNDE SAĞOLSUN

Atasözü: “Herkes kendi gediğinde sağolsun.”

Bu atasözü bizim Çukurova yöresinde çok sık tekrarlanır. Bazı sözler vardır ki tüm milletlerde, kültürlerde ve medeniyetlerde karşılığı vardır. Mesela mı? Mesela “Adalet mülkün temelidir” lafı her toplumda edilen laflardan biridir. “Herkes kendi gediğinde sağolsun” lafının sadece Çukurova’da edilen bir laf olduğunu hiç zannetmiyorum . Muhtemelen ülkemizin başka yörelerinde de, en azından Çukurova’ya komşu olan yörelerin bir kısmında da ediliyordur bu laf. Belki “Herkes kendi gediğinde sağolsun” şeklinde değil de, “Herkes kendi yerinde sağolsun” şeklinde veya aynı anlama gelmek üzere biraz daha farklı şekillerde söyleniyor da olabilir.  

Bu atasözünde ayrım yapılmaksızın herkesin sağolması istenmektedir ama herkesin  sağolması herkesin kendi gediğinde (yerinde) olması şartına bağlanmıştır.

İyi de, herkes kimlerdir ve herkesin başkalarınca kabul edilmiş bir gediği (yeri) var mıdır? 

Bir evde yaşayanların bazen her birine tahsis edilmiş bir oda yanında ev halkının kullandığı ortak kısımlar da vardır birlikte yaşanan evde. Evlerin pek çoğunun mülkiyeti de, kiracı olarak o evi kullanma hakkı da evdekilerin tamamına değil, evdekilerin sadece birine aittir. Evin mülkiyetini uhdesinde bulunduran kişinin eşini  veya 18 yaşından küçük çocuklarını evden kovmasına pek rastlanmaz ve esasen hukuken de bunu yapamaz ama evde eş ve çocuklar dışında yaşayanlar varsa bunların partalının dışarı atıldığı her toplumda bazen sıkça görülen hadiselerdir.

İnsanların kişi olarak yok sayılması pek mümkün değildir ama bir sosyal birimin yok sayılması çok sık rastlanan bir durumdur. Rusya’nın 2021’de Ukrayna’ya saldırmasının hemen öncesinde, yaptığı uzun konuşmada Putin Ukrayn diye bir milletin olmadığını söylemedi mi? Bizde de, bırakın sıradan insanları, bazı akademisyenler bile Kürtçe diye bir dilin ve Kürt diye bir müstakil kavmin olmadığını iddia atmediler mi yıllarca?

İnsanlar da, insan grupları da (aile, klan, aşiret, kavim vs) şayet varsalar ve varlıkları da kabul edilirse onların bazı haklarının olduğunu da kabul etmek kaçınılmaz olur. İnsanlar veya insan grupları yok sayılarak hakları da yok sayılabilir, hele de yok edilebilirlerse hakları da yok olur icabında. İyi de, var olan bir şey varsa vardır, yok sayılmakla da kolay kolay yok edilemez ama yok edilme de hiç görülmedik bir şey değildir. Bir grubu tamamen yok etmek yerine o grubu çok küçültmek de o grubun bazı haklarını yok saymak bakımından tamamen yok etmekle aynı neticeyi doğurabilir. Buna en iyi örnek Amerika yerlileridir. Amerika yerlileri tamamen yok edilmemişlerdir ama dünyadaki en adil insanlar bile artık onların neden bir devleti yok diye sormuyor. Aynı şey Avustralya yerlileri için de geçerlidir.

Putin Ukreyn diye bir milletin olmadığını söylese de, böyle bir millet var ve tamamen yok edilmesi de pek mümkün değil. Mümkün olan, Ukrayna’nın biraz daha küçültülmesidir, ki Ruslar bunu gerçekleştirmek üzereler zaten.

“Herkes kendi gediğinde sağolsun” eyvallah da, kimin gediği neresi? Biz Türklere göre bizim gediğimiz Türkiye ama Batılılara göre ve hususen  de Rumlara göre biz Türkler bu topraklarda işgalciymişiz, bizim gediğimiz de  daha doğudaymış! Eee, ne yapılması lazımmış o halde? Biz bu topraklardan kovulmalıymışız! Peki kim kovacakmış bizi bu topraklardan? Rumların gücü yetmezmiş bize, tüm Hıristiyanlar bir olup kovmalıymış bizi  bu topaklardan! Soralım o halde, Hıristiyanlar birlik olup yaparlar mı böyle bir şeyi? Doğrusu,  Hıristiyanların aklında böyle bir düşünce hiç yok da değil ama böyle bir şeyi  gerçekleştirecek irade tam anlamıyla oluşmadı Batı dünyasında şu ana kader. Gönle hoş gelen bir şeyin kolayca gerçekleşmesi imkanı da doğmuşsa gönle neden gem vurulsun ki? Türkleri, Balkanlardan attıktan sonra Anadolu’dan da atma düşüncesi Batı’nın aklını başından almıyor olamaz kesinlikle. Soralım o zaman, bizim karşımızda misli görülmemiş bir üstünlük yakaladıkları halde neden yapmadılar bunu bu zamana kadar? Muhtemelen gözleri kesmedi buna. Batı ne kadar güçlü olursa olsun, Türkleri Anadolu’dan atmak kolay olmaz. Bizdeki “Dövüş beleş olmaz” lafı yoktur Batı’da belki ama dövüşün beleş olmayacağını herkes bilir. Birinci Cihan Harbi sonrasında Rusya farklı bir sistemle Batı’dan ayrışmasaydı denerlerdi Türkleri Anadollu’dan atmayı belki ama kim bilir Rusyanın komünist sisteme kayması imdadımıza yetişmiş de olabilir. Ya, Allah muhafaza, şimdi yapmayı denerlerse bunu Batı ve Rusya? Böyle bir Batı ve Rusya yakınlaşması bizim için gerçekten çok tehlikeli şu günlerde. Öyle ya, Trump ve Putin kuzu sarması son zamanlarda. Şükredelim ki Trump Türkiye’nin Çin karşısında ülkesine iyi bir müttefik olacağını düşünüyor galiba. Ha, Trump’ın, Çin’e karşı Türkiye’nin ABD’ye iyi bir müttefik olacağı  düşüncesi saçma bir düşünce mi? Bence değil. Ben şahsen Çin’in, Türkiye için doğrudan olmasa bile, Türki Devletler için tehlikeli olduğunu düşünüyorum ve bence de, aman Doğu Perinçek duymasın, Çin’e karşı ABD ile Orta Asya için ittifak yapabiliriz. Bize şiddetli bir husumeti olan Batı’nın bizden çok da güçlü olduğu dikkate alınırsa, elimizdeki tek koz, Batı’nın Çin’e karşı bize ihtiyacının olduğunu düşünmesidir. Hoş, Batı’nın “Çin gibi çok güçlü bir düşman karşısında Türkiye’nin müttefikliği neye yarar ki?” diye düşünmesi ihtimali de yabana atılamaz elbette. Batı’nın böyle düşünmesini engelleme çabalarımız netice doğurur mu, bilinmez ama biz gene de Batı’nın böyle düşünmemesi için elimizden geleni yapmalıyız.

Batı ile, onların “Türkiye Türklerin gediği değil, onlar bu ülkede işgalci zaten” diye düşünmelerinden dolayı bin yıldır kavgalıyız zaten ama şimdi de onlarla, Suriye başta olmak üzere bazı İslam ülkelerini ayağa kaldırma çabalarımızdan dolayı ayrıca papaz olabiliriz. İsrail, Arapları ve Müslümanları yok saymıyor ama Filistin, Suriye ve Lübnan’ı Arapların gediği saymıyor. Nüfusu büyük bir kavim kolay kolay yok edilemez ama bir kavmin bir toprak parçasıyla özdeşleşerek oluşmuş kavim alt kimlikleri yok edilebilir. Peki, Filistinliler, Suriyeliler (Şamlılar) ve Lübnanlılar başka topraklara sürülerek bu kimlikler yok edilebilir mi? Galiba İsrail’in gönlünden geçen tam da bu. İsrail, Batı’nın da yardımıyla, 1948’den bu yana güç kullanarak Filistinlilerin yarıdan fazlasını, fakirliğe ve kaosa sürükleyerek Lübnanlıların yarıya yakınını yerinden ettikten sonra 2011-2024 arasında Suriyelilerin de en az üçte biri yerlerinden edildiler. İsrail şimdi de evvela Gazzelileri, sonra da diğer Filistinlileri Filistin’den tamamen sürmek için harekete geçmişken Suriye’liler Türkiye’nin de yardımıyla ülkelerine dönüyorlar. Suriyelilerin geri dönüşüne İsrailliler de çatır çatır çatlıyorlar. Demeye dilim varmıyor ama Netenyahu Trump’un da yardımıyla Filistinlileri Filistin’den sürecek gibi görünüyor. Türkiye’nin bunu durdurması da maalesef mümkün görünmüyor. Böyle bir imkansızlık karşısında Türkiye’nin Filistinliler için kendini ateşe atması ise hiç akılcı değil. Türkiye’nin bu yöndeki bir çabasının işe yaraması da hiç mümkün değil zaten. Bu hengamede Filistinlilerin büyük bir kısmının ölmesi çok acı olacak ama sağ kalan filistinlilerin Filistin ruhunu canlı tutmaları bakımında bu ölümler işe yarayabilir. İsrail Suriyelilerin ve Lübnanlıların sürülmesi konusunda ise acele etmeyip uygun zamanı kollayacaktır muhtemelen. İsrail Suriye  ve Lübnan’ı işlemez devlet (Failed stast) olarak tutmak ve bu iki ülkenin halkını aşsız-ekmeksiz olarak göçe zorlamak istiyor. Türkiye ise bu işin farkında ve İsrail’in bu arzusunu boşa çıkarma gayretinde. İsrail tabii ki Türkiye’nin bu çabasından fena halde rahatsız. İsrail, bu rahatsızlık karşısında, diyelim ki Türkiye’ye doğrudan saldırmadı, Türkiye’nin kollamaya çalıştığı Suriye’ye saldırmayacak mı acaba?İsrail’in Suriye’ye yapacağı bu saldırılara Türkiye ne kadar tahammül edebilir? 7 Nisan 2025 günü buluştuklarında Netenyahu Türkiye’yi Trump’a şikayet etti ama Trump Netanyahu’ya “Türkiye ile meselelerinin hallolması için çabalarım, ama sen de akılcı ol” dedi. Trump böyle dedi ama İsrail Suriye’ye saldırmaya devam ederse ABD İsrail’e “Hop, haddini aşıyorsun” diyebilecek mi?

İsrail Türkiye’nin şu anki gücünden korkmaz, çünkü ABD’yi arkasına almış bir İsrail Türkiye’den çok daha güçlüdür. İsrail Türkiye’nin yarınki gücünden korkar, çünkü Türkiye çok hızlı güçleniyor. Tamam ama, güçlenen Türkiye İsrail’i korkutuyor da, Batı’yı memnun mu ediyor? İşte büyük soru: Batı “Yılanın başına küçükken ezmeli” diyerek Türkiye’ye saldırır mı? Dünyanın adeta kan koktuğu şu günlerde bu  ihtimal de yabana atılamaz elbette.

Filistin veya Suriye için Türkiye çok riskli bir dış politika yaklaşımı benimserse, halkımızın “CHP’nin bal yapmaz arı olduğu şüphe götürmez ama hiç değilse bizi Arapların narına yakmaz. Tayyip’i iktidarda tutup kendimizi ateşe atmak riskine girmek yerine, ekonomide yerimizde saymaya razı olup, CHP’yi iktidar edelim” şeklinde bir tercih yapma ihtimalini ben hiç yabana atmıyorum. 

Cumhur İttifakı tarafı “Biz muazzam altyapı yatırımlarıyla ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkardık. Pandemi sırasında sağlıkta gelişmiş ülkelerden bile daha iyi performans gösterdik.” deyip duruyor. Evet, Cumhur İttifakı’nın başarılarının bu kısmı halkımızın da hoşuna gidiyor ve halkımızı heyecanlandırıyor ama silah sanayi konusundaki muazzam başarılarımız halkımızda “Bu başarılar bir yanıyla güzel ama ‘karınca, kanatlanınca bulur zevalini.’ Bu silahlar hasımlarımızın husumetini daha da depreştirir” düşüncesinin doğmasına da yol açabilir. Cumhur İttifakı’nın bazı başarıları hatırına Erdoğan’a oy veren sağ geçmişten gelen bir kesimin en az CHP’liler kadar Arap düşmanı olduğu sır değil. Bu kesim Türkiye’nin Araplar için en küçük bir fedakarlığa katlanmasına bile razı değil. Bu kesimin Yahudileri Araplardan daha çok sevdiği bile söylenebilir. Suriye ve Filistin için daha fazla riske girmemiz halinde bu kesimin Cumhur İttifakı’nı terk etmeleri beklenir. Başarıları hatırına Ak Parti’ye oy veren “Aş-iş, gerisi boş” diye düşünen kesimin de dış politika riskleri arttığında “Can pekmezden daha tatlı” diyerek Ak Parti’yi terk etmeleri hiç şaşırtıcı olmaz.

İsrail Filistinlileri Filistin’den kovma konusunda çok kararlı görünürken Trump’ın da bu konuda İsrail’in istediği desteği vermekte kararlı olduğu görülüyor. İsrail Suriye, Irak ve Lübnan’ı da mefluç halde tutmak isterken Türkiye Suriye’yi (belki Lübnan’ı ve Irak’ı da) ayağa kaldırmaya kararlı görünüyor. Trump’un da Filistin konusunda İsrail’e destek vermeye kararlı görünürken Suriye konusunda Türkiye’ye destek verebileceği anlaşılıyor. İyi de, Trump bu, Suriye konusundaki Türkiye yanlısı bu tutumu her an değişebilir. Trump’un Suriye konusunda Türkiye yanlısı tutumunu koruması için Erdoğan’ın aklından da ABD’yi ve Avrupa Birliği’ni memnun edecek bazı şeyler geçiyor olabilir. 

İsrail’in Suriye için istediği şey belli: Kımıldayacak hali olmayan bir Suriye. Suriye’yi kımıldar hale getirecek her şeyin İsrail’i fena halde rahatsız etmemesi mümkün değil. Türkiye’nin Suriye için yapacağı en küçük şeyler bile Türkiye için küçük de olsa bazı riskler doğurur. Çünkü İsrail Türkiye’ye kendisi bir kötülük yapamasa bile ABD’ye yaptırabilir. Eee, hiç mi bir şey yapmayalım Suriye için o zaman? Evet, bizim muhalefete kalırsa hiç bir şey yapmayalım. Erdoğan’ın başında bulunduğu Türkiye, bazı riskleri de olsa, Suriye için mutlaka bir şeyler yapacaktır. Ne yapacaktır Türkiye o halde? Suriye’nin ayağa kalkması için bu ülkenin evvela altyapısının ikmal edilmesi gerekir. Akla hemen şu soru gelebilir: Ya bizim Suriye’de yaptığımız her şeyi İsrail yerle bir ederse? Diyelim ki böyle bir ihtimal var, evet… evet, hakikaten de var, ne yapalım o zaman? Akla hemen “Suriye ordusunu güçlendirelim” düşüncesi gelebilir. Ben de sorayım o zaman: Türkiye’nin gücünün yetmediği İsrail’e Suriye’nin gücü yeter mi? Şu husus kesin: Türkiye İsrail’in bugünkü gücünden korktuğu, İsrail’de Türkiye’nin istikbaldeki gücünden korktuğu için bu iki ülke birbirine kolay kolay saldırmaz ama İsrail Suriye’nin kımıldadığını görürse bu ülkeye saldırır, zaten de saldırıyor. 

Suriye’ye hangi askeri desteği verirse versin, Türkiye Suriye’yi İsrail karşısında yeterince güçlü bir ülke haline getiremez. Türkiye Suriye’yi ekonomik anlamda desteklemeli ve İsrail’in Suriye’ye saldırmaması için de ABD ile anlaşmaya çalışmalıdır. Türkiye Suriye’yi askeri olarak desteklerse ABD ile böyle bir pazarlığı yapamaz. Böyle bir şeyin işe yarayacağının garantisi yok elbette ama bunu denemekten başka çare de yok galiba.

Bu yazı 223 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum