içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

DÜNYADA NE UCUZ? ELİN EVLADI ELE UZCUZ

13 Haziran 2025’te  İsrail’in İran’ın nükleer tesisleri ve bazı askeri üslerine hava saldırısı ve İran askeri güçlerinin başındakilere yönelik suikast saldırılarıyla başlayan ve İran’ın İsrail’e füze saldırılarıyla karşılık vererek İsrail’i ciddi derecede sakatlayabileceğini göstermesinden sonra ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yaptığı saldırıyla daha da genişleyerek devam eden çatışmalar, 12 Haziran 2025 akşamı İran’ın ABD’nin Katar’daki üslerinden birine füze saldırısı yapmasından sonra ABD Başkanı Trump’un “Şimdi ateşkes zamanı” demesiyle durmuş gibi görünüyor.

Tabii ki kimin kaybettiği, kimin kazandığı tartışmaları ve bundan sonra ne olabileceği tartışmaları da hemen başladı.

Savaş deyince elbette akla hemen kazanan ve kaybeden gelir ve kayıp deyince de akla ilk gelen şey savaşan ülkelerden birinin diğeri tarafından işgali, toprak kaybı ve bir ülkenin belini bükecek insan kaybı ve savaşan taraflardan birinin kayıtsız-şartsız teslim olması ve ağır şartlarla teslim olması gibi hususlar gelir. Bu anlamda henüz İran da, İsrail de bir kayba uğramamış görünüyorlar. 

Savaşan taraflardan birinde iç kargaşa ve yönetim değişikliği de kayıp olarak değerlendirilebilecek hususlardan biridir. Şu ana kadar İran’ın da, İsrail’in de bu anlamda da bir kayıpları olmamıştır ama bundan sonra olmayacağı anlamına da gelmez. Açıkçası, İran’da molla rejiminin yıkılması, İsrail’de de Netenyahu’nun iktidarı kaybetmesi ihtimali hiç yabana atılamaz.

Hemen şu soruyu da sormak lazım: İran’da molla rejimi İran’ın iç dinamikleriyle yıkılıp daha halka dayalı bir rejim oluşursa İran halkı ne kaybeder, molla rejimini yıkmak isteyenler ne kazanır? Bu soru her nerede 100 insana sorulsa, cevap verenlerin 90’ı İran halkının kaybetmeyip kazanacağını söyler ama molla rejiminin yıkılmasını isteyenlerin ne kazanacağı hususunda hiç kimse kolayca bir şey söyleyemez. “O dirgeni yiyen sıpa, bir daha gelmez sapa” denir ya, 1953’te Başbakan Musaddık’ı koruyamamanın acısını yaşamış İran halkı da ölümüne direnir ve dış güdümlü bir iktidara yol vermez. 

“Dövüş beleş olmaz” denir ama İsrail dövüşlerinde pek ciddi bir bedel ödemiyordu şu son çatışmaya kadar. Bu son çatışmada da ödediği bedel belki pek ağır değildi ama çatışma sürseydi çok ağır da olabilirdi. İran’ın İsrail’e düşen roketleri, İsrail’in çok daha yoğun roket saldırıları sonucu yerle yeksan olaileceğini ortaya koymuştur. İran elindeki füzelerin yarısı ilk saldırıda kullansaydı İsrail harab olurdu herhalde. İsrail, Türkiye gibi İran’dan daha güçlü bir ülkeye saldırdığında bir anda böyle bir yoğun roket saldırısına uğramayacağını nasıl garanti edebilir? Buna bir de F16’ları ve SİHA’ları ekleyin. Aklıma “Göle su gelene kurbağanın gözü çıkar” lafı geliverdi. Ne mi demek istiyorum? Ya ABD İsrail’in imdadına yetişene kadar İsrail harab olursa? 2025 yılı Haziran ayında meydana gelen bu 12 günlük çatışmalar İsrail’in “ABD arkamda olduğu sürece benim her yaptığım yanıma kalır” anlayışıyla hareket etmesini bundan böyle epeyce zorlaştırmıştır herhalde. Hele bir de Türkiye-Pakistan işbirliği ile ABD’ye kadar ulaşabilecek balistif füze üretilebilirse ABD de İsrail’i arkalarken daha fazla düşünecektir. 

ABD’lilerin Müslümanları hiç sevmedikleri doğru ama Yahudileri de seviyor değiller kesinlikle. Ya ne diye destekliyorlar Yahudileri Müslümanlara karşı? Sayılarının çok az oluşu ve ABD’ye muhtaç olmaları sebebiyle Yahudilerin ABD için bir tehlike oluşturamayacağı ve Yahudilerin Müslümanlara karşı bir çekiç olarak kullanılabileceği ve bunun da bir risk içermediği düşünülürse ABD’lilerin Yahudilere kolayca arka çıkmaları anlaşılabilir bir husustur. Yahudilere arka çıkmanın kayda değer bir tehlikesi olduğu anda ABD Yahudilere şimdiki kadar kolay arka çıkamayacaktır. Neden mi? Aklıma hemen şu atasözü geliyor: Dünyada ne ucuz? Elin evladı ele ucuz. 

Hoca, sırtındaki oduna ateş tutuşturduğu eşeğe “Eşek, aklın varsa göle kaç” demiş ya, ben de “Türkiyem, Pakistan’la işbirliği yaparak bir an evvel ABD’yi vurabilecek balistik füze geliştir” diyorum. 

Birilerinin aklına “ABD’ye ulaşabilecek balistik füze geliştirirken nükleer silah yapmaya da çalışsak ya!” gibi bir düşünce uğrayabilir. Ben şahsen böyle bir şeye “Aman ha!” derim. Neden böyle derim? İran’ın başına gelen bizim başımıza da gelebilir de, onun için. Almanya ve Japonya potansiyel nükleer güç sayılıyorlar. Neden? Bu iki ülkenin istemeleri halinde bir günde bile nükleer silah üretebilmeleri mümkünmüş de, onun için. Türkiye böyle, bir günde nükleer silah üretecek kapasiyeye ulaşmadığı sürece bu işe girişip de başına bela almamalı. 

Şu ana kadar israil’in ve ABD’nin Türkiye’ye saldırmalarını zorlaştırmak için neler yapabileceğimiz hususunda aklıma gelenleri söyledim. Benim aklıma gelenler devletimizi idare edenlerin aklına da gelir herhalde. Böyle olduğuna dair emareler de var zaten. 

Ya Gazze, ya Batı Şeria, ya Suriye ne olacak? Şu kadarını söylemezsem haksızlık olur. İran tiyatro oynar gibi bir görüntü verse de gerçekten ciddi riskler de almadı değil. İran’ın ABD ile tiyotro oynadığını iddia edenler bence haksızlık ediyorlar. ABD ile, değil kayıkçı kavgası yapmak, beştaş oynamak bile çok tehlikelidir. İran gerçekten büyük badire atlatmıştır, belki de atlatamamıştır henüz. 

Atasözü: “Eli olanın dili de olur.” Hangi hataları yapmış olursa olsun, İran elini taşın altına koymuştur ve karşılığında da bir itibar kazanmıştır.  ‘Elini taşın altına kayanlar’ ile ‘Höt’ deyince ödü patlayanlar bir olur mu hiç? Bizim de elimizi taşın altına biraz daha fazla sokmamız gerekiyor galiba.

Bu yazı 744 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum